Her şeyi değiştirebilecek muvaffakiyete sahip olmak arzusu ile dolup taştığımız, mâziden kopmak gerisin geriye mâziyle bir bütün olarak yaşadığımız vakitler olurdu. Bu vakitler günün en yalnız saatleri gibiydi: buruktu, pişmandı, kimsesizdi ve tutsaktı. Kan gibiydi: oluk oluk çağlaması için içten içe yanıp kavrulduğunuz ama birazını kaybetseniz oturup dövüneceğiniz bunu da başa sararak hiç yaşamamış daima bir bütün olrak ve yeniden kaybetmeyi arzulayacağınız kızıl deniziniz gibi. Yeknesak tekrar eden kısır bir döngü, kocaman bir süreklilik.
Taehyung yüreğini sıkıştıran depremlerin ışığında yürüdüğü yalnız kaldırımlarda bir başına koca bir "o" tasavvuruyla adımlıyordu. Gidiyordu gitmesine lâkin bir yere varmadığı alelâde ortadaydı. Keza zihninin sarnıçlarında biriken o düşüncesi, onunla bir olamama realizmi ve bunun doğurduğu ukubet özünün bir adım ileri gitmesine zerre müsaade etmiyordu.
"Belki" diyordu içten içe "Belki eksik olmasam, daha sağlıklı olabilsem onunla biz olabilirdik." Tüm suç o ve yetersiz yüreğinin, belki de yerde ve gökte parmak uçları bulunan sonsuz tanrınındı. Her mânâda eksikti: onu bir bütün olarak sevememiş, hiç bütün bir kalp ile kirpiklerini okşayamamış, sanki bitmeyecekmiş gibi sonsuz öpücükler bahşedememişti. Güzelliğinden değil, yetersiz oluşundan nefesleri kesilmişti, kalbi onun beyaz bir çarşaf gibi tertemiz ve narin tenine dokunduğu için değil ölüm korkusuna bulandığı için hızla çarpmıştı. Sevgilisi ona kendisini öylesine kaptırıp akışında benliğini yitirmiş ki hissedememişti. Taehyung gün geçtikçe ölüyordu, hekimler dışarı çıkma, yürüme, yeme velhasıl kelâm yaşama diyordu. Bilmiyorlardı ki sevgilisini yüreğinin ardında bırakıp hüzün bulutlarını peşisıra getirerek mâlûp olmanın azabı ile terk ettiğinde tüm gökyüzünü kapladığını ve kendinden ölümüne tiksindiğini mamafih o günden beri yaşamak adına hiçbir şey hissetmediğini. Bilselerdi birkaç gün için bir ömrü feda etme demezlerdi. Onu onun için terk etmişti, "Benden soğursa, hiddete kapılıp unutur böylelikle incitmekten deli gibi korktuğum hâlde zaruri bunu yaparak sonsuz bir acıdan onu alıkoyarım." Kendisini yaşayan bir ölü olmaktan o gün azad etmişti. Yaşamıyordu.
Bulutlara çevirdi başını, acaba sevgilisi şu an neredeydi? Ne yapıyordu? Birine kapılmış mıydı? Bu onu derinin de derininden paramparça etse de bir başkasını bulabilmesini diliyordu. Bu kadar kısa sürede olmayacağını biliyordu yine de acı çekmesi çökmek üzere olan omuzlarına bir balyoz darbesi daha eklerdi, o fiziken güçlü olsa da ruhu güve deliklerinden geçilmiyordu, dayanamazdı.
Bir zamanlar onun mukaddes parmaklarının değidiği ve sevdiği onsuzken güzleri birer birer dökülen yapraklar gibi intihar eden kirpiksiz gözlerini kırpıştırdı, dar sokağın sonuna gelmişti.
Yukarıya çevirdi başını, onunla gelip şehri izlediği uçurumun biraz ilerisinde öylece bakıyordu. Sonra aşağıya kaydı irisleri; polisleri gördü, sağlık ekiplerini, en son siyah bir poşetten balkondan sızan minik ışık hüzmesi gibi parlak fakat kapanan fermuar yüzünden silikleşen sevgilisinin yüzünü.
Yarım nefesi hepten kesildi, koştu. Son demlerinde olması onu bundan alıkoyamıyordu. Az önce o uçurumdan düşmüş, ruhu yerlere serilmişti.
Onu engellemek isteyenler oldu, gayri ihtiyari dolan gözleri etrafa iltimas göstermeleri gerektiğini yazılı bir kanunmuş gibi söylüyordu. Sustular, tâbî oldular. İzin verdiler son bir defa...
Taehyung' u gören sağlık görevlileri ellerini çektiler geleceği kadar karanlık olan torbadan. Yaklaştı sonra, indirdi fermuarı. Morarmış dudaklarına, kemerli ve uzun -bir zamanlar öpücüklere boğduğu şimdi nefes almaktan yoksun- burnuna, çıkık ve kırık elmacık kemiklerine, kanayan alnına ve gece kadar kara saçlarına baktı. Titrek parmaklarıyla okşadı baktığı her bir yeri, içinde vaveylâlar susmak bilmiyordu buna tezat olacak şekilde sessiz sessiz ağlıyor ve sakince seviyordu son defa sevgilisini.
Bir damla göz yaşı saçlarını okşadığı vakit Jungkook'un gözünün hizasına düştü, tam kirpiğinin ucunda asılı kaldı.
Taehyung, kırmaktan korkar gibi üzerine eğildi sanki hâlâ ilkbaharmış gibi ama biliyordu o kara kıştı şimdi. Elleri torbanın iki yanında, sedyeye sabit bir şekilde zangır zangır titriyordu. Bedeni vardı, ruhu uzaktaydı. Hiçe saydı. Burada olabilme ihtimaline tutunarak kulağına eğildi ve son sözünü etti o da.
"Yanında bana da yer ayır küçüğüm, bu gece rüyana değil yanına geleceğim."
***
13.02.2020
Okuduğunuz için teşekkür ederim ♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küllerimi Saklar mısın? // Taegguk
Fanfiction"Bir gece yarısı hülyası değil mi bu gördüklerim? Sen gerçekten burada değilsin."