Gülmek huzur verir sanırdım önceden. Her şey çok güzelmiş gibi yaşayıp hiçbir şeyden dolayı mutsuz olmayacakmışız gibi gelirdi. Hayat sevdiklerimi hiçbir zaman almayacak diye düşünürdüm. Her şey basit gelirdi; tek zor olan boyumun yetişmediği raftaki oyuncağım, bakamadığım balığım, içinde koşamadığım kar yığınları ve okuyamadığım kitapmış gibi. Ama büyüdüm... Farkettim hayatın gerçek yüzünü. Korktum. Yaşadıklarımı görünce yaşamadıklarımdan korktum. Başkalarının ne yaşadığını bilmediğim için korktum. Milyonlarca kötü olay olurken ruhumun bile duymamasından korktum. Yaşanılanların açıklaması olmadan yaşamaktan, sebep olarak sunulan onca bahaneden, mantıklı bir düşünce sunulmadan karşıma çıkan her şeyden korktum. Bütün korkularım teker teker dizildi karşıma bir düşman misali. Bazılarında dimdik ayakta durdum ama çoğunda rüzgarda uçamayan bir uçurtma gibi kırıldı kanadım. Sonra tekrar uçurdu beni ufak bir çocuk. Benim tekrar kırıldı kanadım. Ama öğrendim... Bir uçurtma misali kırılarak öğrendim uçmayı, insanları öğrendim, kendimi tanıdım derinlerime kadar, davranışları çözdüm bulmaca gibi, duyguları hissettim, düşünceleri kavradım ve çoğu şeyi öğrendim. Ama farkındayım ki öğrenmediklerim daha çok öğrendiklerimden. Ve bundan da korktum. Sonra tekrar öğrendim ki en çok sevdikleri için korkarmış insan. Sevdiğim ufaklık için öğrenmişim uçmayı, sevdiğim insanlar için tanımışım insanlığı, bulmacaların yerine koymuşum davranışları ki bulmuşum sevdiklerim için olan anlamlarını, hissetmişim sevdiklerimin duyguları için hayatı ve öğrenmişim sevdiklerim için yaşamayı. Meğer bütün korkularımın sebebi sevmekmiş derin derin... Bunu öğrendiğim sırada tekrar öğretti hayat başka bir şartını; her şey sevilmezmiş meğer. Ne kadar fazla değer verirsen sevdiklerine kayıp gidermiş ellerinden birer birer... En sevdiklerin her zaman uzağında olurmuş. Sana seni hissettirenleri yanında hissettiğin an kaybolurlarmış. Bir varlarmış, bir yoklarmış... Hayat bir masalmış, adı da koskocaman bir yalanmış...