HÜKÜMDAR - TANITIM

1.5K 26 28
                                    

Günün en karanlık ışığında, etrafı sarmış kasvetli bulutların ardından ışıldayan güneşe rağmen, hızını kesmeyen yağmur, vücudumda sanki delikler açıyordu. Koşmaya ara vermedim. Belki de aslında istediğim buydu, yağmurun vücudumu delip geçmesini, tenimde geri dönüşü olmayan izler bırakmasını ya da ruhumu temizleyip arındırmasını istiyordum. Ama gök sanki düşüncelerimi duymuş gibi tepki olarak gürlemeye başladı.
Güneş gitti, karanlık çöktü.
Soluksuz kalana dek koşmaya devam ettim.
Bilincimi kaybetmiş gibi hissediyordum.
Zihnimde ki yaşlı kadın halime bakıp acı kahkahalar atıyordu.
Ruhum çığlara gebeydi.
Ruhum depremlere gebeydi.
Ruhum acılara gebeydi.
Ve ruhumun hükümdarı o yaşlı kadındı.
Soluklanmak için durup, oniks taşı gibi parlayan siyah gözlerimi gökyüzüne çevirdim, yağmur hızlıca yüzüme çarpmaya başladı, gözlerimi kapattım içime derin bir soluk çektim. O hâlde bir süre yağmurun acımasızca yere çarpma sesini dinledim. Acımasız olan yağmur muydu? Belki de aslında acımasız olan bulutlardı, belki de yağmurun canı yanıyordu. Kendi kendime düşüncelere dalmışken kapalı gözlerimin üzerinden hızlı bir karaltı geçti. Gözlerimi ağır ağır açıp yavaşca etrafda gezdirdim. O an birkaç metre ilerimde yerde bir gölge gördüm. Gölge vardı ama gölgenin ait olması gerektiği gibi bir insan yoktu. Gölge hareketlendi etrafımda koşmaya başladı, daire çizercesine etrafımda turlar atıyordu.
Duraksadı, sanki onu izlediğimden emin olmak ister gibi yavaşca hareket etti. Tamamen durdu ve daha sonra yan tarafımızda ki sokağa doğru koşmaya başladı. Ne yapacağımı bilemez şekilde arkasından baktım, saniyeler içinde harekete geçip, peşinden koşmaya başladım.
Yağmur yine koşmanın etkisiyle sivri iğneler misali bedenime saplanıyordu. Siyah gözlerimi kısmış gölgeyi izlerken, ormanlık alana doğru ilerlediğimizi fark ettim. Ormana yaklaşınca gölge yavaşlayıp arkasını döndü, beni görünce koşmaya devam etti. Ormanın içine girdiğimizde etraf daha fazla karardı, gölge hafifçe silinir gibi oldu. Belirsiz gölgenin peşinden koşarken, ormanın içindeki ağaçların dalları tenime çarpıyor, can yakıcı çizikler bırakıyordu. Bir süre daha ilerledikten sonra gölgenin aniden durmasıyla bende yavaşlayıp, durdum. Gözlerimi gölgeden çekip etrafımı süzdüm. Uçurum kenarına gelmiştik. Gölge uçurumun kenarına doğru yaklaştı ve dönüp bana baktı. Yanına gitmeye karar vererek küçük adımlarla ona yaklaştım, uçurum kenarında gölgenin tam yanında durduğumda, zihnimdeki yaşlı kadının sesi kafamın içinde yankılandı; "Doğduğumuzda tohumuzdur, su verilirse filizlenir, büyürüz. Su kesilirse kurur, ölürüz. Bizim suyumuz kesildi, daha ne için çabalıyorsun?"
Uçurum boşluğuna bakarken sol gözümden bir damla yaş süzülüp çeneme doğru aktı, "Bilmiyordum" diye fısıldadım, ardından hemen devam ederek "Bilmiyorum" diye sesimi yükselttim. Daha şiddetli ağlamaya başlayıp gözyaşlarıma engel olamazken "Hiçbir zaman bilemeyeceğim!" diye çığlık attım.
Zihnimde kasırga çıktı,
Düşüncelerim savruldu,
Yaşlı kadının sesi kesildi,
Yanı başımdaki gölge silindi,
Gözümden son damla gözyaşı aktı,
Bilincim karanlığa gömüldü..
~


Bu benim ilk kitabım desteklerseniz mutlu olurum :)

UÇURUMUN ÜVEYLİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin