Bölüm 7

2.2K 328 19
                                    

Olaf, Brithany burada olmayınca hem çok mutlu oluyor hem de biraz yalnızlık çekiyordu. O kız hayatını bu çiftlikte geçirmişti. Ancak burada olmayınca oğlunun yanında olduğunu biliyordu. Bu da onu ayrı mutlu ediyordu. Jake için en iyisini istiyordu. Tabi ki Brithany içinde.

Yaşlı adam, atların tımarlanmasını bitirdikten sonra eline bir süpürge aldı. Yaşlı Sullivan, onun için bir çırak almıştı işe ancak çocuk yarı zamanlı çalışıyordu. Okulu her şeyin önünde olması gerektiğini düşündüğü için Olaf hala çoğu işi kendi başına yapıyordu.

Minik bir ıslık eşliğinde keyifli bir şekilde ortalığı süpürmeye devam etti. Burayı gerçekten çok seviyordu. Patronları, işçilerini düşünen ve onları rahat ettirmeye çalışan bir adamdı. Çiftlik onun gibi yaşlı bir adam için son derece huzurlu bir yerdi.

"Gerçekten mutlu insanlar"

Yaşlı adam tanımadık sese karşılık kaşlarını çattı. Kadın hemen önünde belirtmişti. Daha önce gördüğü birine benzemiyordu. Tuhaf bir tipti. Sarı saçları tepesinde topuz yapılmıştı. Yüzünde hiç makyaj yoktu. Uzun pembe bir elbise giyiyordu. Geniş etekleriyle eski dönem elbiseleri gibiydi ve omzunda aynı renkli kumaştan bir güneş şemsiyesi vardı.

Teni o kadar beyazdı ki karşısında ayakta dikiliyor olmasa ölü olduğunu sanabilirdi. Gerçekten de bir hayalet gibi beyazdı ve yüzünde hiçbir ifade yoktu. Mavi gözleri tuhaf ve ferden yoksundu. Olaf tüylerinin diken diken olduğunu hissetti.

Kendisini sakin tutmaya çalıştı. Kadın asil birine benziyordu. Nazikçe gülümsedi. "Bay Sullivan'ı mı görmeye geldiniz?" diye sordu.

Kadın dudaklarını memnuniyetsiz bir şekilde büktü. "Onu neden görmek isteyeyim ki?" dedi mutsuz bir şekilde. "Ben buraya senin için geldim, Olaf"

"Benim mi?"

Tuhaf bir şekilde korkmaya başladığını hissetti. Elindeki süpürgeyi sımsıkı tutmasına karşılık titremeye başlamıştı. Ağzını açıp bir şey söylemek istedi ancak sesi çıkmadı. Kıpırdayamıyordu.

Kadın, burnundan bir nefes alıp verdi ve ona doğru bir adım attı. "Bir kız var" dedi sakince. "Sarışın, mavi gözlü güzel bir kız çocuğu. Onu Leland'a emanet etmiştim. Ancak ne yazık ki planlarım artık değişmek zorunda" Yaşlı adamın çevresinde gezindi. Dikkatle onu süzüyordu. "Siz insanlar zayıf ve bir o kadar da zavallısınız. Nasıl bir yaratık çevresinde gezinip duran en habis varlığı sezemez ki?"

Bu konuda Leland'da bir umutsuz vakaydı. Ruhu varken de bir işe yaramayan serserinin tekiydi. Şimdi bir asır geçmiş olmasına rağmen hala aynıydı. Aptal adam ruhsuz olabilirdi ancak eskiden de hiçbir içgüdüsü yoktu zaten.

Dünyanın öbür ucundan bile Jian'ın varlığını sezmişti. Ah, o gerçekten inatçıydı. Bu sıradan insanlar onun varlığını sezebilmiş olsalardı en azından kendilerini kurtarmaya çalışırlardı ancak onlar tutup onu içlerine kabul etmişlerdi.

Nasıl göründüğünün bir önemi olamazdı. Jian gibi bir hükümsüz, kargaşa yaratmak söz konusu olduğunda her bedene bürünebilirlerdi. Jian çok güçlüydü. Onu yenmek için kendi güçlerinin yüzde doksanını harcamak zorunda kalmıştı. Şimdi onun ruhunu geri almasına izin veremezdi. Aksi halde bu sefer canını almadan durmayacaktı Jian.

"O kız çocuğu" dedi ruhsuz bir sesle. O kadar düzdü ki sesi Olaf'ın sırtından aşağı bir ürperti indi. "çok değerli bir şeye sahip ve onun çalınmasına izin veremeyiz öyle değil mi?"

"Hayır" dedi yaşlı adam hipnotize olmuş bir halde.

Beatrix'in dudakları hafifçe gülümsemeye benzer bir şekilde kıvrıldı. Elini uzatıp erkeğin ensesine koydu. "Onu öldür, Olaf" diye emir verdi. "Kız çocuğu ölürse onunla beraber ruhu da ölür. Bedenine dönemeden onu öldür" dedi ve ortadan kayboldu.

DÖNÜŞÜM SERİSİ 3. KİTAP- HÜKÜMSÜZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin