4.Bölüm; İhanet!
Kalbindeki kelebeklerin umutlanmasını istemiyordu Dilber. Hazar'ın ona yaşattığı bir çok muhteşem geceden farkı yoktu aslında. Hazar'ın ağızından çıkan sözcüklere kadar.
"Sekiz yıl! Çok be Dilber. Hak etmeyen bir kadın için acı çekmeye de çektirmeye de değmeyecek kadar çok."
Hazar yanında sessiz sessiz yatan kadının bu halini bilirdi. Aslında niyeti karısının kalbini kırmak değildi. Bir yerden sözlerine başlamalıydı fakat nerden ve nasıl yapacağını bilememişti.
Başını yana çevirip, kafası anca omzuna gelen karısına baktı. Kadife, bordo rengi kenarları altın varak işlemeli yatak başlığına yaslanmış kendisi gibi oturduğunu gördü. Başını eğip kadının yüzünü görmeye çalıştı. Bakışlarını bir noktaya sabitlediğini gördüğünde yanılmadığını anladı. Küçük yüzünün aksine iri gözlerinin dolduğunu fark etti.
Biliyordu. Aslında söylemek istediği çok şey vardı kadının fakat senelerdir sustuğu gibi yine susmayı tercih ediyordu. Karısını kolundan tutup kendine çekti. Küçük gövdesini göğsüne bastırıp sarıldı. Saçlarının çiçeksi kokusunu içine çekerken yumuşak öpücükler kondurdu.
"Çok!" Dedi Dilber içini çekerek. Ağlamaklı çıkan sesinide, kendisinide sonsuza kadar saklamak istediği kocasının güçlü göğüsüne iyice sokuldu. Hazar'ın bütün bedeninin titremesine sebep olan; artık içinde tutamadığı bir hıçkırık dudaklarından kaçtı.
'Çok'.
Ne demekti? Düşündü genç kadın. Ne anlama geliyordu?
Mesela, çocuklarını çok seviyordu genç kadın. Kardeşlerini çok seviyordu. Sahip olduğu ikinci ailesini çok seviyordu. Her ne kadar kırgın olsada Annesini-Babasını çok seviyordu. Geçinemese de dilbaz görümcelerini bile çok seviyordu.
Çok. Çok. Çok.
Bir de kocası vardı. İşte onu çoktan da çok seviyordu.
Ne yaparsa yapsa, kalbide kırılsa, canıda yansa seviyordu kadın. Düşünecek çok zamanı olmuştu genç kadının. Dile kolay. Sekiz koca yıl. Kendisiyle hesaplaşacağı bol bol vakti olmuştu.
Sorular sordu kendi kendine.Mecbur mu hissediyorum?
Rahatımın kaçmasından mı korkuyorum?
Bağımlılık mı?
Alışkanlık mı?
Ya da imkansızın çekiciliği miydi? Kocasına karşı hissettikleri.
Hepsini düşünmeye çok fazla zamanı oldu Dilber'in. Defalarca kendini denedi. Yurt dışı seyahatlerinin birinde hiç aramadı kocasını. Sesini duymayı dahi yasakladı kendine. Geldiği gün adamın 'Dilber.' demesi yetti sevinç göz yaşlarının akmasına.
Yanına sokulmaktan kaçındı. Zaten evin içindeyken bırakın yan yana geldikleri iki kelam ettikleri yoktu. Odaya çekilince yüz çevirdi Dilber. Yatağın kendine ait köşesinde kocasından evvel yatıp-kalktı. Yine sessiz sedasız uzanan bir el kendisini adamın kollarına atmasına yetti.
Hissettiği ne alışkanlık ne de bağımlılık değildi.
En sonunda kabullendi. Sevgiydi içindeki. Bütün yaralarını saran, kırıklarını iyileştiren, umut ateşinin sönmesine izin vermeyen.
Ancak aşkın bu kadar acı veren bir meret olabileceğini kabullendi. Sevdasını bu dünyada ki imtihanı olarak kabul etti.Zaman kocasını sevmeyi öğretmişti genç kadına.
Çok sevmeyi.
Zaman unutmayı öğretememişti adama. Unutmak öğrenilmiyordu. Yaşanıyordu. Herşey öğreniyordu ama unutmayı öğrenemiyordu insan. Sevdiği tarafından aldatılmayı, kandırılmayı hazmedemiyor insan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇELİŞKİ-İKİ YABANCI
General FictionÇELİŞKİ-İKİ YABANCI Öyle yaman bir çelişkiydiki onun aşkı; sevdasının dorukları uçsuz bucaksızken ihanetin acısı kalbinin en ücra köşelerini dahi sızlatıyordu. Canından fazla kıymet verdiği üç evladı vardı. Bütün çabası onlar için kurduğu hayalleri...