7. Bölüm:"Ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın!"
2016-Kasım
Dilber başını yasladığı pencere pervasızından şakır şakır yağan yağmuru hayranlıkla seyrediyordu. Taşı, toprağı dövercesine hızlı düşen yağmur damlaları zemine sertçe çarpıp etrafa dağılıyorlardı. Aslında o yağmurun altında olmak vardı ya... Saatlerce, nedensiz yürümek. Gidebildiği yere kadar. Ayaklarında derman kalmayana kadar. Durup iliklerine kadar ıslanmak vardı... Hiç bir şey düşünecek hali kalmayana kadar.
Biraz olsun ruhu durulurdu kadının!
Çünkü;
Fırtınaya kapılıp gitmek üzereydi ruhu!
Geçmişi düşünmek yine iyi gelmemişti. Acılarına acı, kırgınlıklarına kırgınlık katıyordu düşünmek. Neleri kabullenmiş, yutmuş, susmuştu. Bu gün geldiği noktada yapayalnız çaresiz ve ne yazık ki acizdi. Hayat böyleydi işte. Kadınlara çare sunmuyordu. Zamanında en acı şekilde gerçeklerle yüzleşmişti. Bu günde o günden çok parlak değildi hayatı. Ama acı günlerinde hayat çok şeyler öğretmişti kadına. Yavaş yavaş hayatına yön verecek kararlar almıştı. O gün evden çıkarken bir kuruş parası yoktu cebinde. Mesela şimdi birikmiş parası vardı. Banka kasasında hatırı sayılır derece de altını vardı. Evet kendisine banka kasası kiralamıştı. Altınlarını ve birikmiş parasını orada tutuyordu. Demiroğlu'larının gelini olmak basit değildi. Güzel getirileri de yok değildi aslında.
Yine de ne para ne altın mutlu etmiyordu ki kadını. Bir Hazar vardı. Güldüğü zaman güldüren. Dokunduğu zaman yakan. Hele öptüğü zaman Dilber'i kanatlandıran.Bir türlü becerememişti Hazar'a karşı koymayı. Şimdi de adı gibi biliyordu aslında şu bir haftada yanına neden yaklaşmadığını. Herşey bu akşam belli olacaktı. Herşey ortadaydı ya...
Biliyordu Dilber. Kalbinde fırtınalar koparken Hazar'ın dokunuşlarına karşı koymanın ne kadar zor olduğunu. O an yenilsede sonrasında nasıl canının yandığını.Garip adamdı Hazar. Dışarda istediği kadını dize getirebiliyordu yine de Dilber'den vazgeçmiyordu. Kaç defa hayır dediği halde hayırı kabul etmemişti. Bu akşamda etmeyecekti. Onu ciddiye bile almayacaktı. Bildiğini okuyacak, Dilber'i uslanmaz ateşte yakacak sonrada kırgın bir kalple ortada bırakacaktı.
Kendine kırılacaktı kadın. Kendine kızacaktı. Adam yanında herşeyden bihaber mışıl mışıl uyuyacaktı. Yine uykular haram olacaktı kadına. Yine gecelere düşman olacaktı kadın.Niye gitmiyordu bu adam? Eninde sonunda gidecekti. Dilber'de biraz olsun huzura ererdi. Hazar'dan uzakta hem mutlu olurdu hemde onun aşkıyla, özlemiyle cayır cayır yanardı.
En azından huzur olurdu hayatında.
🍀🍀🍀
Konağın bir tarafı çayır çayır yanarken diğer tarafta başka hesaplar dönüyordu. Soğuk sular içiliyor, yeni ateşler yakılıyordu.
Hayat önce hayaller kurduruyordu. Sonra yıka yıka gerçekleri yaşatıyordu.
Başka bir çatının altında, bir kız hayaller kuruyordu. Rengarenk elbiseler bakıyordu kendine. Umutla tutunuyordu aşkına. Sevda bu ya. Yanıyordu. Ah sevda. Kara sevda. Düştü mü bir kez yüreğe. Ancak yakmayı yıkmayı biliyordu.
Öğle yemeği için selamlıkta sofraya oturulduğunda Ferzan ağa Söz meselesini Candar ile konuşmak için konuya giriş yaptı. Kardeşi ile anlaştığı için karısına hafta içi hazırlık yaptırmıştı.
Zavallı Perihan hanım çaresiz Seylan'ı ve iki bekar kızını da yanına alarak çarşıya çıkmıştı. Bütün gün dolaşıp söz yüzüğü almışlar ve bohça hazırlığı yapmışlardı. Birde yetmezmiş gibi her gün Candar'ı arayıp hafta sonu eve gelmesi için ikna etmeye çalışmıştı Perihan hanım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇELİŞKİ-İKİ YABANCI
General FictionÇELİŞKİ-İKİ YABANCI Öyle yaman bir çelişkiydiki onun aşkı; sevdasının dorukları uçsuz bucaksızken ihanetin acısı kalbinin en ücra köşelerini dahi sızlatıyordu. Canından fazla kıymet verdiği üç evladı vardı. Bütün çabası onlar için kurduğu hayalleri...