Odaya çöken karanlığı farkettiğim de saate baktım ve 8 olduğunu gördüm.Yalnız kalmayı kafamı dinlemeyi seçmiştim bugün. Tüm gün bilgisayar oyunu oynamıştım, odadan sadece yiyecek almak için 1-2 kez çıkmıştım. Oturduğum sandalye de tüm gün haraketsiz kaldığım için bedenimi esnetmek için gerildim. Bedenim rahatlamıştı, biraz daha iyi hissediyordum. Kilitlemeyi unuttuğum bilgisayar odasının kapısı açıldı ve yer cücesinin 32 diş sırıtarak kapının önünde belirdi. Sandalyede çıplak oturduğumu fark ettiği an tüm evi inletecek şekilde çığlık attı ve odanın kapısını sert bir şekilde kapatmıştı.
"Ya! Ya! Ya! O halde orada ne yapıyorsun?!?!"
O küçücük bedeninden çıkan ses tüm evi inletiyordu hala, gözlerimi devirdim.
"Bu kadar tepki vermene gerek yok. İkimizde de aynı şey var."
Kapının önünden ayak sesleri gelmeye baslayinca ayağa kalkıp kapıya doğru yöneldim. Büyük ihtimalle Hyunwoo hyung merak edip gelmişti ya da Kihyun korkup kaçmıştı. Birlikte yaşayacaksak bunlara alışması lazım.
"Böyle büyük birşey ilk defa mı görüyosun?"
Kapıyı açarken hala onunla dalga geçiyordum. Kapının önünden sesler gelmeye devam ediyordu.
İnsanın bazen kendisine hakim olması gerekli çünkü ukala olduğunda kötü sonuçlarla karşılaşabilir. Şuan yaşadığım gibi. Kapıyı açar açmaz meraklı gözlerle beni bekleyen Hoseok ile göz göze gelmiştik. Sırıtarak beni baştan aşağı süzdü. Yine. Yine. Yine. Daha dün yaptığı şeyin şokunu zor atlatmışken beni yeniden çıplak görmüştü. Tüm bedenimin her bir hücresine kadar yayılan utanç ile çığlık atıp kapıyı suratına kapattım. Kapının arkasından büyük bir kahkaha yankılandı.
"O kadar korkmana gerek yoktu. Tanık oldugum bir görüntüydü biliyorsun."
Utanmam hoşuna gitmiş, benimle dalga geçiyordu. Tanrım!!!. Kapı kolunun aşağı doğru hareket ettiğini görünce büyük bir telaş kapladı. Odaya girmek istiyordu ve ben hala çıplaktım. Kapıyı kilitlemek için elimi attığımda anahtarın kapının üstünde olmadığını gördüm. Hoseok kapıyı zorlamaya ve açmam için birşeyler söylerken hemen masanın üstünde duran kıyafetlerimi alıp üstümü kapatmaya çalıştım.
"Gelme!!"
Beni dinlemeyen Hoseok direk odaya dalmıştı. Dudakları kulaklarına varacak şekilde sırıtıyordu. Parmağımı ona dogrulttum ve bağırmaya başladım.
"Sana gelme dedim!."
Tam karşımda ellerini cebine yerleştirerek durdu ve suratını astı.
"Kihyun görünce hoşuna gitmişe benziyordu."
Kendisini tutamamış yine gülmeye başlamıştı. Tüm bedenim utançtan kızarmaya başlamıştı. Neden hicbirsey benim istediğim gibi gitmiyordu?!? Gözleri tüm bedenimde gezerken kendimi saklamaya çalıştım. Bu hareketim onu daha fazla neşelendirmişti. Birşeyler söylemeye ve benimle oyun oynamaya başlamıştı. Durumu tersine çevirmem gerekliydi. Şimdi oyun oynama sırası bendeydi. Üstüme örttüğüm kıfayetleri kenara doğru attım ve oda sırıtarak bakmaya başladım. Benim atağımı görünce yüzündeki gülümseme birden solmuştu. Sanırım doğru yöndeydim. Ona doğru yürümeye başladım. Her adımımda daha fazla geriliyordu. Tam önünde durduğumda kulağına doğru fısıldadım.
"Sen görünce daha çok hoşuma gitti."
Nefesim tenine çarptıkça kaskatı kesilmişti. Zafer edasıyla gülümsedim ve üstümü giyinmek için yere attığım kıyafetlerimi aldım.
"Nefes almayı unutma."
Nefes almadığını fark edince derin bir nefes aldı ve birşey demeden odadan çıktı. Odadan ayrılınca, ondan daha fazla heyecanlanan beni yere attım. Kalbim hızlı hızlı atarken gülmeye başladım. Bana göre büyük birşey yapmıştım ve verdiği tepki çok hoşuma gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAGNETİC // Wonkyun
FanfictionTüm gücünü yitirip dizlerinin üstüne bir kez daha düştüğünde, onun yanında olmasını istediği anlarda olduğu gibi gözlerini kapatarak zihninde onu canlandırmaya çalıştı. İçinde oluşan heyecanla ve karanlıkta gözlerinin önünde beliren silüetiyle elini...