Merhaba sevgili okuyucularım,
Yeni ficimize hoşgeldiniz!Bu kısmı okumadan geçerseniz kitabı anlamakta ve konuları bağdaştırmakta zorlanabilirsiniz. Umarım atlamazsınız.
1800'lerin Fransa'sında geçiyor hikayemiz. O nedenle kilisenin aşırılıkları ve halk arasındaki kast sistemini abartı olarak düşünmeyin zira durum şuankinden çok farklıydı.Bunun dışında bilmelisiniz ki, Gustave Flaubert'in Madame Bovary isimli romanından esinlendim ve o kitaptaki karakterleri de kitabımda görmeniz mümkün. O kitabın açık bırakılan sonuna hep bir devam aramıştım ve sonunda kendim yazıyorum💕
Kitapta geçen Yonville Kasabası aslında hiç var olmamış, Flaubert'in hayal dünyasında saklı bir yer. Eğer "Yonville L'Abbaye" diye araştırırsanız bulabilirsiniz. Burası kurgusal bir kent olarak geçer.Bu tarz hayali kavramlara, o dönemin esintilerine, tarihine ve ara sıra doğa üstü olaylara maruz bırakılacağınız bir ficten söz ediyorum kısaca!
Kitapta WooSan ve JaeYong'un başrollerde olması sizi yanıltmasın, daha farklı karakterler de elbette olacak. O nedenle hemen karakterlerin aynı ortamda olmalarını falan da beklemeyin lütfen:) Zamana bırakalım... Şimdilik diyebileceklerim bu kadar, herkese iyi okumalar.
Yorumlarınızı heyecanla bekliyorum⭐
***
Yonville Kasabası, Fransa~Doğduğum güne dönmek istiyorum, ilk defa bugün.
Daha hiç kirlenmemişken, bir şeyleri fark etmemişken; boğazımdan kopan o ilk hıçkırık, akıttığım ilk göz yaşları ve dünyanın kirli havasını içime çektiğim ilk nefesim... İlklerimin bembeyaz bir kar tanesi kadar temiz olduğu o güne dönmek istiyorum. Zaman geçtikçe kirlenen düşüncelerime ve kirlettiğim onca şeye rağmen bunu istememin senin nezdinde oldukça cüretkâr olduğunu biliyorum. Fakat bilirsin, ben hiç senin istediğin gibi biri olamadım, olmadım. O nedenle bu son hamlemin seni aslında şaşırtmadığını da biliyorum.
Sen Tanrı'sın sonuçta değil mi? Bu aptal kağıda yazdığım ya da yazamadığım düşüncelerin hepsini zaten biliyorsun...
Biliyorsundur... O hep senden sevgiyle söz ederken bundan da bahsederdi. Merhametli olduğundan...
Doğrudur değil mi?
Değilse bile...
Benden nefret etsen ve belki de sana karşı gelişlerimden ötürü bir yerlerde toz olana kadar yanmamı istesen de sana yazıyorum son mektubumu. Ardımda bırakacağım tek şey yine senin eserin olan bedenimken, başka kime yazabilirdim ki?
Kirli geçmişimin tamamının temiz bir kâğıda yazılamayacak olduğunun farkında olacak kadar ayık olduğum kısacık bir zaman diliminde, dün sabah ilk kez gördüğüm karşı komşudan ödünç aldığım kurşun kalemin ucu tükenene kadar yazacağım içimdekileri.
Sanki hep bu anı beklemişim gibi hızlanıyor nefeslerim. Ciğerlerimi zorlayan tüm o korkunç düşünceleri bir kez daha zihnimin karanlık odalarına hapsetmeyi deneyecek takatimin bile kalmadığını hissedebiliyorum. Nedensiz bir heyecan duygusu ve uzun zamandır her günüme lanet etmemi sağlayan o yorgunluk hissi... Yine orada işte! Tam boğazımda, yutkundukça canımı yakan o yumruya hapsettiğim tüm kederim... Neden, diye sorgulamayı bırakıp kabullendiğimden beri işlediğim tüm günahlarım... Hepsi birer birer hissettiriyor kendini yine.Kendi günahlarım ve var oluşumun aslında kocaman bir günah oluşu... Hazmedemiyorum tüm bunları.
Hayat fazla karmaşık, Sevgili Tanrı'm. Bütün düzensizlikleri kendine düzen edinmiş benim gibiler için, hayat her zaman çözülmesi imkansız bir bilmece gibi. Basit bir cümleye sığdırabildiğim 'hayat' tanımım, kimileri için kelime israfı olarak adlandırılırdı muhtemelen. Fakat dün beni yapayalnız dünyamda terkedip giden atım Blanc da olmadığına göre, çekinmeden yazmaya devam edebilirim. Sonuçta beni yargılayacak kimsem kalmadı senden başka.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lost Mugunghwa Of Yonville L'abbaye|| JaeYong
Fanfiction//JaeYong & WooSan// İhtiras ve şehvet dolu hayatının akışına kendini bırakan genç bir kadındı o ilkbahar sabahı ruhunu teslim eden. Yıkık kilisenin, kahverengiye dönmüş yapraklara boyandığı bahçesinde duyulan acı dolu feryadı hak ediyor muydu bilin...