San
14.03.2018
Nefes nefese kalmıştı. Biraz soluklandı, ardından derin bir nefes alarak zile bastı. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Yutkunmaya çalıştı ama başarılı olamamıştı.
Kapının açılma sesi ile kaçma isteği arttı. Onu hatırlamamasından korkuyordu.
Kapı tamamen açılınca sevdiği ile göz göze geldi. Kızarmış gözlerini görmesi ile kalbine kazık saplanmış gibi hissetti. Görüşü bulanıklaşıyordu, anlaşılan o da ağlamak üzereydi.
Yamuk bir gülüş attı. Sevdiği ise bembeyaz kesilmişti, hayalet görmüş gibiydi adeta. San'ın gözünden bir yaş süzüldü. "Hatırlıyor." dedi kendi kendine, "Unutmamış beni."
3 ay olmuştu birbirlerini görmeyeli. Sarılmak istedi, 3 ayın acısını çıkarırcasına sarılmak istedi. Bir adım attı sevdiğine doğru, elini uzattı. Wooyoung, geri çekilmişti.
Boğazı düğümlendi, gözyaşları hızlandı. Kalbi kırılmıştı ama Wooyoung yüzünden değildi. Onun suçu değildi. Eğer o gün, o gün daha dikkatli olsaydı...
"Ş-şey, yanlış ev sanırım. Ben özür dil-"
"San?"
İsmini duymasıyla başını kaldırdı, gözyaşları daha fazla tutunamamıştı kirpiklerinde.
İsmi hiç bu kadar güzel gelmemiş, hiç bu kadar iyi hissettirmemişti.
Wooyoung
"San?"
Fotoğrafların arkasında yazan ismi sorarcasına adama yöneltti. İsmi bu olmalıydı. Adamın verdiği tepkiye bakılırsa ismi gerçekten buydu.
Boynunda hissettiği ağırlık ile şoka girdi. San olduğunu düşündüğü adam ona sarılmıştı. Bu adamın her şeyi tanıdık geliyordu. Sarılışı, ismi, koşuşu hatta kokusu bile.
Aklına hücum eden anılar sanki bu anı bekliyor gibiydi. Hepsi bu adamla birlikteydi.
İçinde büyüyen sevgiye engel olamadı, kolları ondan habersiz San'ın ince belini sarmıştı bile. San'ın ağlayışını duyabiliyordu, boğazına bir şey oturmuştu.
"Teşekkür ederim."
Duyduğu bu iki kelime, San'ın ağzından "seni seviyorum" der gibi çıkmıştı. Ağlaması da şiddetlenmişti.
San'ı kendinden uzaklaştırdı. Titrediğini görünce aklına dank etti. Hava - derecelerdeydi. Bu saatte de onu gönderemezdi.
"İçeri geçelim."
Bunu dedikten sonra kenara çekildi, San yanından süzülerek geçti. Sanki evin her köşesini ezberlemiş gibi salona girmişti. Wooyoung da arkasından salona girdi. İkisi de koltuklarda karşılıklı oturmuşlardı. San, gözlerini dikmiş ona bakıyordu ama bu onu rahatsız etmiyordu.
Bir süre sessizce oturdular. İkisi de arada bir şey demek için ağzını aralıyor sonra vazgeçiyordu.
Wooyoung, eskiden birbirlerini ne kadar sevdiklerini hatırladı. Gözünden bir yaş süzüldü, yanağını ıslatarak çenesine doğru yol aldı.
Pat.
Sevgilisinin gözyaşı yanağına düştü. Görüşü bulanıktı. Göz kapağında bir ağırlık hissetti. Sanki bedeninden güç çekiliyormuş gibiydi. Ölmek üzere olduğunu biliyordu. "Tanrım, eğer, eğer varsan canımı bağışla. Canımı bağışla ki kucağında ölmek üzere olduğum adamı mutlu etmeye devam edebileyim." diye geçirdi içinden.
Bu sırada San'ın gözyaşları yanağına düşmeye devam ediyordu.
Sevdiği titreyen elleriyle Wooyoung'ın önüne gelen saçlarını çekti. Görüşü biraz açılmıştı. San'ın kafasının kanadığını fark etti. Endişeyle elini kaldırmaya çalıştı ama gücü yetmemişti. Aksine eli kendi kanıyla dolu asfalta düşmüştü. Gözünü daha fazla açık tutamıyordu. Kafasının geriye düşmesi ile bilincinin kapanmaya başlaması bir olmuştu. Sevgilisinin yüzü kararıyordu. Bir damla yaş süzüldü yanağından. Acıdan değildi, acı hissetmiyordu. Ağladığı şey sevgilisinin kollarında ölecek olmasıydı.
Bilinci kapanırken sevgilisinin sesini duydu. "Bırakma beni."
Her yer kararmıştı, "ölüyorum" diye geçirdi içinden. Böyle gitmemeliydi. Hayır, sevgilisinin gözleri önünde ölmemeliydi. Ona son bir defa seslenebilseydi, son bir defa "seni seviyorum" diyebilseydi...
---
Selam, hikayenin gidişi nasıl diye sormaya geldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
railway station | woosan ✔️
Fanfiction"San?" İsmini duymasıyla başını kaldırdı, gözyaşları daha fazla tutunamamıştı kirpiklerinde. İsmi hiç bu kadar güzel gelmemiş, hiç bu kadar iyi hissettirmemişti.