Multimedya Gece,Gündüz Karaoğlu
Ben, ailemin nedense bir türlü sevemediği yirmi üç yaşında sadece Kamer'i ve Yıldız'ı olan Gece. Ve bu da yanımda yarım saattir şımarıkça ağlayan ikizim Gündüz. Vücutlarımızın, simalarımızın ve neredeyse ses tonlarımızın bile aynı olmasına karşın karakter olarak bi'hayli tezat olan biz.
O herşeye ağlar bense ağlamayı çaresizlik ve zavallilik olarak görürdüm. O ise ağlamayı kaçış yolu olarak görürdü. O bana nazaran daha başarılı ve yetenikliydi. Ailemin gözünde hep o sevilirdi. Çocukça tavırlarına rağmen o hep haklı olur ben şımarık kalıbına sokulurdum.
Doğumunda pislik yutmuş ve iki ay küvözde kalmıştı. Şuan beni gömebilecek sağlığa sahip olmasına rağmen ailem ona kırılacak bi obje gibi davranır oda bunu kullanırdı. Başı her sıkıştığında kötü olduğunu söyler ve konunun üstüne çarşaf çekerdi. Bende ise hiç böyle olmazdı. En küçük hatam bile en ağır şekilde cezalandırılır, doğduğuma pişman edilirdim.
Şuan ağladığı konu ise şımarıklığını gözler önüne serecek kadar saçmaydı. Ailemizden "gizlediği" erkek arkadaşı telefonuna cevap vermediği için ağlıyordu.
Ve hiçkimsenin onu sevmediğini falan zırvalıyordu.
Ona kustuğum nefret basit bir kızkardeş çekişmesinden ötürü değildi. Ailem bize eşit şartlar sunsaydı onu kıskanmazdım. Ki bu kıskançlıkta değildi. Sadece öfkeliydim.
Bize sunmadıkları eşit şartlara öfkeliydim.
Sürdüğü mükemmel hayata rağmen şımarık tavırlarından vazgeçmeyen Gündüz'e öfkeliydim.
Ben düşüncelirimle cebelleşirken içeri annem girdi. "Hadi hazırlanın akşama misafir gelecek. Özelliklede sen Gündüz. Bugün ayrı bi güzel ol kızım." diyerek Gündüz' ün neden ağladığını sorgulamadan kapıyı hızla çekerek kadrajımdan çıktı. Tatlı bir telaş vardı üzerinde. Bu yüzden sorgulamadım. Muhtemelen biricik kızının ağladığını bile farketmemişti anneciğim.
Burnunu çekerek ortamda bulunduğunu hatırlatarak "Ne misafiri bu?" dedi ağladığı için boğuk çıkan sesiyle. "Ne bileyim ben!" diye hiddetlendim nedensizce. Arkamda göz deviren Gündüz'ü bırakarak telefonumu avucuma hapsettim ve hızlıca odayı terkettim.
Koridorun sonundaki odama vardığımda merdivenlerden ağır ağır inen dedemin bana seslenmesiyle kapının kulpuna koyduğum elimi yavaşça çektim. Bedenimi tamamen dedeme döndürdüğümde göz harelerimde sorgular bi' bakış vardı.
"Misafirlerimiz gelecek." cevap vermek yerine başımı sallayıp kapı kulpuna tekrar yöneldiğimde "Bu sefer sende aşağıda bulunacaksın. Misafirlerimiz önemli." dudaklarımdan çıkan sessiz bir of nidasına engel olamazken yenilgiyle başımı salladım. Bu kabülleniş mecburiydi elbette.
Yoksa çok inatçı bir yapıya sahiptim ancak Diyarbakır'ın en önemli iş adamlarının ve mafya babalarının başını çeken adama karşı koyacak kadar yürek yememiştim.
Karşımda ki Yiğit Karaoğlu'ydu sonuçta.
Memnuniyet içinde başını sallayan dedemin bulunduğum katı terk etmesiyle oflayarak odama adımladığımda dolabıma yönelerek siyah, bileklerime kadar gelen elbiseyi yatağın üstüne fırlattım. Üstumdekileri çıkararak belinde kalın bir kemeri bulunan elbiseyi geçirerek saçlarımı salık bıraktım.
Henüz akşama çok zaman olduğundan duvarı bütünüyle kaplayan kitaplığıma yönelerek rastgele bir romanı parmaklarımın arasına sıkıştırdım. Kitaplığın önünde yer alan pufa yayvanca oturarak romanın ismine baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALAN
ChickLitKimilerine göre gündüz ve gecenin sevgisiyle varolmuştur evren. Ancak birbirlerini gerçekten sevselerdi doğmak uğruna birbirlerini feda ederlermiydi? Bence gündüz bencildir. Çünkü bütün ihtişamı ve aydınlığı üstüne alıp geceyi mutlak bir zifiriliğe...