Gece saat 2.17 / Seul'da herhangi bir
sokak[✦jennie]
"Neden böyle bir şey yaptın?!" diye bağırdım var gücümle. Benimle dalga geçiyor olmalıydı.
Maskenin ardından boğuk bir sesle kıkırdamasını duyar gibi oldum. Başını yere eğip bir süre öylece yere baktı. Sonra yavaş yavaş kafasını benimle aynı hizaya getirdi, tüm bu süre boyunca gülüyordu.
"Dedim ya, senin yüzünden."
Sesi o kadar tanıdıktı ki, bende sanki her gün konuşuyoruz hissi yaratıyordu. Dediklerine, tanıdığım biri olma ihtimaline dayanarak anlam yüklemeye çalışıyordum, ama dedikleri mantığa değer şeyler değildi.
"Neyden bahsettiğini ve kim olduğunu bilmiyorum." dedim en temiz ve sakin sesimle. Bir an önce buradan ayrılmak ve arkama bakmadan kaçmak istiyordum.
"İstersen" dedi mümkünse biraz daha yaklaşarak, "sana gösterebilirim."
Kesik ve düzensiz nefeslerimin arasından başımı hızla iki yana salladım. Bir önce buradan ayrılmak istiyordum; ne de olsa öğrendiklerim kolay hazmedilebilir şeyler değildi. Karşımdaki kız, benim yüzümden birini öldürdüğünü iddia ediyordu. Birinin ölümüne neden olduğumu öğrenmek beni zaten iğrenç hissettirirken, bir de bunu zaten benim bilinçli bir şekilde yaptığımı söylüyordu.
Verdiğim tepki karşısında tekrar kıkırdamıştı, ben de onun kim olduğunu düşünmekten vazgeçmiştim. Boyunun uzunluğunu kullanıp beni çekiştirmeye başladı.
"Tanımadığım birini takip etmeyeceğim, uzaklaş benden!"
Benden yapıca büyük olması beni korkutmamıştı, ama omuzuna gelmem de kendime olan güvenimi yarıya düşürmüştü. Zaten, kıyafetinde kan lekeleri olan ve yüzünde maskesiyle birini öldürdüğünü söyleyen birine karşı pek fazla şansım yoktu. Yine de kendimi ezdirmek lügatıma tersti, bu sebeple sonu ölüm bile olsa kendimi savunmam gerekirdi.
Elbette beni dinlemedi, onun yerine daha da hızlandı ve bileğimi ellerinin arasında un ufak etti. Ellerinin ısısını hissetmedim, çünkü ellerinde eldiven vardı; ama yine de, sanki elleri her gün ellerime değiyormuş gibi hissettirdi. Elleri, kendi özel kutusuna konulan yüzük gibi tam oturdu ellerime; o derece uyumluydu.
Sustum bir süre, zemine atılan uyumsuz ve sık adımların sesini dinledim. Bir yabancıyla gitmemem gerekirdi, ama ben ona; daha çehresine bakamadan kapılmıştım. Kendimi sorgulamadım, sadece kendimi onunla uyumlu hissettim. Sanki olmaması gereken bir uyumdu ve onunla aramda olan bir şeyler varsa o da kaostan ibaretti.
Ne kadar süre öyle yürüdük bilmiyorum, ama bana çok kısa bir süre gibi geldi. Nereye gittiğimize dönüp bakmadım, onu izledim. Geçirdiğim en huzurlu yolculuk olabilirdi bu sanırım. Hâlâ kim olduğunu çıkaramasam da, o benim gözümde bir papatya kadar güzeldi; kana bulanmış bir papatya.
Bir süre sonra binaların azaldığı bir yere geldiğimizi fark ettim. Etrafta geniş ve boş arsalar vardı, her on kilometreye bir ev düşüyor gibi bir şeydi. İnsanlığı yok sayıp caddeye ışık kaynağı konulmamıştı, sanırım insanlar ay ışığının yardım edebileceğine inanmıştı; ama kimse de Yeniay'ı hatırlamamıştı.
Evden ne kadar uzakta olduğumu bilmiyordum, artık durmamız gerekiyordu. Kendimde bulduğum ufacık bir cesaret kırıntısıyla ağızımı araladım.
"Şimdiye kadar gelmiş olmamız gerekmiyor muydu?"
Adımlarını yavaşlattı ve bileğimdeki elini gevşetti. Bana dönmedi ama yine de cevap verdi. "Yaklaştık."
En yakın ev bile benden yaklaşık beş kilometre uzaktaydı, bu bomboş yerde bana göstereceği şey her neyse artık ürkmeme sebep oluyordu. Ağzımı açtım, ona karşı koymayı denedim. Olmadı, ona zıt bile olamadım, sonra tekrar ağzımı kapadım.
Şafağın yeni yeni söktüğü vakitlerde, yüksek otların içinden bir melek gibi süzülüyordu önümde, ben de acemice ona yansıma olmaya çalışıyordum. Ben onu izlerken bir anda durdu, ben de vardığımızı o an fark ettim.
Karşıda, esen rüzgârla birlikte şapırtılı dalga sesleri çıkaran bir deniz vardı. Yerler kumla karışık taşlıydı ve normal bir zamanda gelindiği takdirde aşırı derecede huzur verici olabilirdi. Solda, denize uzak bir yerde kısa çimler vardı ve önlerindeki çitin uzunluğuna bakılacak olursa oldukça az ve kısaydılar. Kız elimi bıraktı sola doğru yürümeye başladı, zaten çimlerle aramızda en fazla 2 metre vardı.
O an fark ettim, çimlerin üzerinde, bir yükseklik ve üstüne örtülen bir çarşaf vardı. Bembeyaz çarşaf kırmızıya bulanmıştı, aynı O'nun gibi.
"Burada." dedi sakince. O an beynimden vurulmuşa döndüm, bana öldürdüğü kişiyi göstermeye getirmişti.
"N-ne?!" Kekelemem umurumda değildi, sadece o an, önümde benim yüzümden canı elinden alınan biri ve öldüren kişinin bunu yüzüme vurmasını düşünüyordum.
Yavaşça eğildi ve örtüyü bedenin üstünden zarifçe çekti, sonra ben de kendimi kaybettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
[🕊] 𝐢𝐟 𝐢 𝐤𝐢𝐥𝐥𝐞𝐝 𝐬𝐨𝐦𝐞𝐨𝐧𝐞 𝐟𝐨𝐫 𝐲𝐨𝐮, 𝐣𝐞𝐧𝐥𝐢𝐬𝐚
Fanfiction✦would you love me more, if i killed someone for u?