Karanlık hava adamın göğsünde ki kadar karanlık değildi. Gök delinmişcesine yağan yağmur, her gece dökülen göz yaşları kadar hüzünlü değildi. Durmadan çakan şişmşek dünyanın son durumu kadar korkunç değildi. Ama bu Arthur'un çıkaracağı vahşet yüzünde belli belirsiz gülümsemeye engel değildi. İçinde bulunduğu taksinin boğuk havası ve klimanın çızırtılı sesi onu rahatsız ediyordu ancak konuşmak istemedi. Görünene göre daha yolu vardı.
Bir köyden şehir merkezine gitmenin bu kadar zor olacağını düşünmemişti. Yaptığı güzel meslek polislik köye gitmesini ve bir süre orada korumalar arasında olmasını gerektirmişti. O da her ne kadar istemese de gidivermişti. Arkasında nişanlısını, anasını, babasını bırakmış tam 6 ay boyunca kalmıştı orada. Elbet konuşmuştu hepsi ile ama kokularını içine çekmek, doya doya sarılmak, öpmek varken sırf ses ile de hasret giderilmiyordu ki.
Radyodan yerli olmadığı belli olan bir şarkı çalarken adam telefonunu açtı. Kilit ekranına şifresini yazıp açtı. Ardından ise galeriye girdi. Binlerce fotoğraf vardı ama hepsi neredeyse aynıydı.
Binlerce portre ve hepsi aslan...
Adam kıkırdadı ve taksiciye sordu.
"Sence de idam getirilmeli mi?" dediğinde yaşlı adam konuştu.
"Abi, şimdi suç var suç var. Hırsızlık yapan fakire idam olursa haksızlık olur. Ama tacizci köpekler içeride tatil yaparken, dışarıda onun bıraktığı izler yüzünden bir daha düzelemeyen insanlar ağlarken idam olmalı."
"Bence de öyle. Hatta bence polislerin sadece yakalamak gibi görevleri olmamalı. Polisler kahramansa tam kahraman olmalı."Adam başını sallayıp yola odaklandı. Arthur ise yanından geçtikleri alışveriş merkezine baktı. Karanlık havanın ve yağmurların altında pek net görünmese bile gördüğü oyuncakçıda aslan kostümlü kocaman bir manken vardı. Hemen taksiyi durdurdu.
"Abi dur, ücret ne kadar? Ben burada ineyim." dediğinde adam biraz da üstüne koyarak bir fiyat gösterdi. Heyecanlanmasa hemen bir pazarlık yapıp fiyatı indirirdi ancak kalbinin gürül gürül bir şelale gibi akması buna engel oldu. Adam koşarak oraya giderken kafasına koymuştu. Alacaktı o aslan kostümünü.Elinde tuttuğu balonlardan birini onun yanına annesi ile gelmiş çocuğa verdi. Pembe balonu ile tatlı tatlı oynarken annesi ona ücretini vermişti. Adam aslan maskesinin altından gülümsedi ama onlar görmedi. Onların gidişini izkedikten sonra elinde ki son balonu da bırakan adam çocuk seslerinin hakim olduğu parkta ilerledi ve bir banka oturdu. Kafasında ki maskeyi çıkarda ve açık kahve kıvırcık saçlarını karıştırdı. Esmer teni batmaya yakın güneşin altında parıldarken etrafta ki çocuklara güldü. Terden ıslanmış boynunu elinin tersi ile silip köşeye bıraktığı bisikletine bindi.
Pedallaları büyük bir kuvvet ile çevirirken hemen evine gitmeyi bekliyordu. Sahile yakın semtte pek araba yoktu. Daha çok toplu taşıma ya da şahsi motorsuz araçlar kullanılırdı. Zaten buraya yakın olan evine gitti ve girdiği an kendini yatağına attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOUDER THEN BOMBS (Genç kurgu)
Teen Fiction"Yarın öleceğimizi bilsek, tüm kırgınlıklarımızı unutup kendimize odaklanırız. Ama biz sanki sonsuza kadar yaşayacakmışız gibi kibirli ve kırıcıyız. Belki de bu kibirimiz yüzünden insanların gözü dönüyor... Belki Anastasia kendi kendinin ölümüne seb...