VII.

19 1 0
                                    

Ama evden ayrılmak istemiyorduk çünkü burası güvenliydi. Evde 3 oda vardı ve çoktan gece olmuştu. Artık yatmanın zamanı gelmişti. Daphne ile ben, Ken ile Kai, Hermia ile de Roni beraber yatacaktık. Uyuma planını böyle yaptık. Daphne benden önce yatağa gitti. Ben biraz daha uyanık kaldım çünkü hem düşünmek hem de sigara içmek istiyordum. Herkes yatağa gittiğinde ben salonda oturuyordum. Sigaramı içerken bir yandan da düşünüyordum. O anda bir ürperme geldi ve sonrasında ise Ken geldi yanıma. Bir bira açtı ve yanıma oturdu. "Bunlar neden oluyor biliyor musun dostum?" dedi bana. Ben de bozuntuya vermeden; "Bilmiyorum dostum, senin bir fikrin var gibi ama." dedim. Sonrasında ise; "Evet, bir fikrim var çünkü babam bir hastahane'de çalışıyordu. Onlardan biri hastahaneye kaldırıldığında inceleme yapmışlar. Babam bunun bir biyolojik silah olabileceğini söyledi. Çünkü bu belirtiler, hücrenin yapısını bozan bu virüs, Kendiliğinden ortaya çıkamazmış." dedi. "Peki şu anda baban nerede? Biliyor musun?" dedim. Bana bakıp; "Hayır, ama muhtemelen ölmüştür. En son 2 gün önce konuştuk telefonda. Bana hastahanede olduğunu söyledi ama bunu söylerken arkadan onlardan birinin sesi geldi ve telefon aniden kapandı." dedi. "Anladım dostum, bir bakmak istemez misin baban öldü mü yoksa yaşıyor mu diye?" devam ettim ben de. "Belki, ama babamı bulunca ne olacak ki. O da çok katı biri. Onun yanında durmak istemezsiniz. Emin ol." dedi. Bir şey diyemedim. Bir süre sessiz kaldık, sonrasında Daphne kapıyı açıp; "Shima, hadi artık gel de yatalım. Sen olmadan uyuyamıyorum biliyorsun." dedi. "Sigaram bitsin hemen geliyorum bebeğim. İstersen gel biraz otur." dedim. "Hızlı gel, uyumaya çalışacağım." diye devam etti. Ken ile biraz bakıştık ve sonrasında bana; "Git dostum, seni bekliyor." dedi. "Tamam öyleyse. Sen biraz düşün, istersen yarın babanı aramaya gidebiliriz." diyerek koltuktan kalkıp Daphne'nin yanına yatağa gittim. Yattığımda bana sarıldı ve kulağıma; "Ne konuştunuz bebeğim? Önemli bir şey miydi?" dedi. "Hayır, değildi. Hadi uyuyalım. Çok uykum var benim de." dedim ve elini tuttum. Uykuya daldık beraber. Sabah uyandığımda ise Ken ortalıkta yoktu. Her tarafı aradık ama bulamadık. Sonrasında evin kapısı açıldı ve Ken içeri girdi. Biraz hava almak için dışarı çıktığını fakat az kalsın öleceğini söyledi. Gülüştük aramızda. Sonra Kai, Ken'e sarıldı. Dün gece bir şeyler yaşanmış olmalıydı aralarında. Hermia'da Roni'yi öptü. Dün gece çok şey kaçırmışız dedim Daphne'ye dönüp. Güldü bana. Hep beraber kahvaltı hazırladık. Hazırlarken Roni yanıma gelip; "Yumurtayı sen yapacaksan ben yemeyeceğim haberin olsun." dedi. Güldüm ve "Hayır ben yapmayacağım, Daphne yapacak yumurtayı." dedim. İç çekti ve "Neden bütün bunları yaşıyoruz ki? Senin bir fikrin var mı Shima?" dedi. Bir fikrimin olmadığını söyledim ama dün Ken'in anlattığı şeyler aklımın içinde yer edinmişti bile. Düşünmeden duramıyordum. Cidden bir biyolojik silah olabilirdi. Ama bunu yapmaktaki amaçları neydi? Dünya nüfusunu azaltmak mı? Neden böyle bir şey yapsınlar ki? Bunun hiçbir şekilde mantıklı bir açıklaması yok. Düşünmeden durmak da biraz zordu. Ne de olsa bütün dünyayı saran bir virüstü. Kahvaltıyı hazırladık. Hep beraber yemeğimizi yedik ve etrafı toparladık. Sonra hepimiz salona oturup sohbet ettik. Birkaç saat geçmiş olmalı üstünden. Sohbet etmek artık o kadar eğlenceli geliyordu ki bana. Anlatması güç. Çünkü artık böyle sohbetler edebileceğimiz kimse kalmamıştı etrafta. Sonrasında Ken'e bizimle iletişime geçtiği o telsizi sordum. Bizdeki telsiz artık çalışmıyordu. Telsizi bize verdi. Telsizi karıştırdım biraz. Hiçbir ses duyamadım. Sonra Ken bana bakıp; "Dün konuştuğumuz şeye bir göz atsak mı? Ne dersin lider?" dedi. Herkes bize baktı çünkü kimse bilmiyordu. "Öncelikle şuradan başlayalım. Arkadaşlar, Ken'in babası bir doktormuş. İlk hastalardan biri onlardanmış. İncelediklerinde ise bu virüsün kendi kendine oluşamayacağını söylemiş. Biyolojik silah olduğu düşünülüyormuş. Ken de babasıyla en son 2 gün önce görüşmüş. Belki de hayatta olabilir diye düşündük biz de. Bu yüzden onu aramaya gitmeye karar verdik." dedim. Herkes şaşırdı. Aralarında; "Biyolojik silah mı? Neden böyle bir şey yapsınlar ki?" diye fısıldıyorlardı. "Bu yüzden Ken'in babasını aramaya gidiyoruz arkadaşlar, herkes hazırlıklarını yapsın. Yarım saat içinde çıkıyoruz buradan." dedim fısıltıyı kesmek amacıyla. Kimse bana bir şey demedi. Herkes hazırlanmaya başladı. Yarım saat dolduktan sonra herkes eşyalarıyla beraber salondaydı. Yavaşça kalktım ve kapıyı açtım. "Bundan sonra, herkes birbirini koruyacak. Aramızdan bir kişi bile ölmeyecek. Anlaşıldı mı?" dedim. Herkes başıyla beni onayladı, ve bizim külüstüre bindik. Babasının çalıştığı hastaneyi sordum. Bize tarif etti. Kapının önünde durduk, herkes indi. Arabanın anahtarlarını cebime atıp ben de kılıcımla beraber indim. İçeri girdik. Hiç ses gelmiyor, derken kapıya vurma sesi duyduk. Yavaşça oraya doğru ilerledik. Ken öne geçmek istediğini söyledi. İçinde kötü bir his varmış. "Öleceksem ben ölürüm. Sizin zarar görmenizi istemiyorum." dedi sessizce. Üst katları gezdik. Hiçbir şey, hiç kimseyi bulamadık. En son bir kat kaldığında sesin oradan geldiğini anlamıştık. Yukarı çok sessiz bir şekilde çıktık. Önde Ken olduğu için önce o çıktı merdivenden. Çıktığı gibi yere serildi. Başında bir mermi izi vardı. Kai bunu görünce hemen atladı. Ama Ken çoktan ölmüştü. Kai bir sersem gibi merdivenlerden çıkıp bakmak istedi fakat bacağından vuruldu. Sonra bir ses duyduk; "Birincisi ve ikincisi birer uyarı atışlarıydı. Ölmek istemiyorsanız buradan defolup gidin." diyordu ses. Ne yapacağımızı bilemedik. Silah çok ses çıkarmış olmalı ki, en alt kat onlar ile dolmuştu bile. Kai hala ne olduğunu anlamamıştı. Daphne ise Kai'nin yanında, onun bacağıyla ilgileniyordu. Kai birden ağlamaya başladı. Ken ölünce çok üzülmüş olmalı. Sonra Daphne; "Bu yarayla bir doktor ilgilenmez ise o bacağı bir daha kullanamazsın Kai. Acilen bir doktor bulmalıyız." dedi. Ama bu karmaşa içinde doktoru nereden bulacaktık, bu da büyük bir sorundu. Demeye kalmadan bir kapı açıldı ve beyaz önlüklü birisi bizi içeri çağırdı. Bu bir doktordu. Kai ise hala; "Baksanıza çocuklar, Ken ölmüş olamaz değil mi?" diyordu. O sırada doktor bize; "Ne? Ken öldü mü?" dedi. O zaman anladım ki bizi içeri alan bu adam, Ken'in babasıydı. Sonra anlatmaya başladı. Burada beklemesinin sebebi Ken'i beklemekmiş. Bir saniye bile olsun bu odadan dışarı çıkmamış. Hep Ken'i beklemiş. "Hiç sıkılmadın mı?" diye sorduğumda bana; "Oğlum her şeyden daha önemliydi. Eğer ben ölürsem, o buraya ne için gelecekti?" diye sordu. Cevap veremedim. Sonrasında burdan çıkmamız gerektiğini söyledim. Doktor; "Şu kızın yarasıyla ben ilgilenirim, ancak ben buradan bir yere çıkmayacağım. Benim artık bekleyecek kimsem, yapacak bir şeyim yok. Ama sizi buradan çıkarabilirim." dedi. İtiraz etmedim. Bir süre Kai'nin yarasıyla ilgilendi. Bir sargı bezi sardıktan sonra, o sargı bezinin 3 hafta kalmasını söyledi. Sonra da bizi çıkarmak için hazırlıklara başladı. Burada gizli bir çıkış olduğunu söyledi ve bizi oraya götürdü. Herkesi çıkardı, en son ben kaldım. Beni de iterek çıkardı, sonrasında onların sesini duydum. O da duymuş olmalı ki, kapıyı hemen ardımdan kapattı. Kapıyı çok kez yumrukladım fakat, "Gidin çocuklar, siz yaşamayı hakediyorsunuz." dedi kapının arkasından. Ve sonra bağırma sesleri geldi ve ses bir anda kesildi. Kapıya vurmaya başladılar. Biz de hemen kaçtık oradan. Fakat arabamız yerinde değildi. Birisi bizim arabamızı kaçırmıştı. Anahtarları da bendeydi oysa ki, nasıl çaldılar ki diye düşündüm içimden. Ama şunun farkındaydım. Bundan sonra, büyük bir tehlike içerisindeydik...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 25, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Son OyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin