beyaz general

207 24 10
                                    


İyi okumalar :) 

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

"Uyan!"

Jusius duyduğu sesle irkilerek uyanır ve etrafına bakınır. Etrafında kimseyi göremediğinden gerginlik ve heyecan yüzünden algılarının ona oyun oynadığını düşünür. Ayağa kalkıp gerindikten sonra aşağı inmek için kapıya yönelir. Tam kapıyı açacakken duraksar ve dışarısını dinlemeye başlar. Bağrışmalar ve aceleci ayak sesleri işitir. Dışarı çıkmanın güvenli olup olmadığını düşünmeye başlar. Şehrin köhne bir yerindeki köhne bir handa olmaları dışarı çıkması için onu pek cesaretlendirmiyordur. Fakat nihayetinde cesaretini toplayıp dışarı adımını atar. Koridora çıktığı anda koşuşturan ve kaçışan insanların oluşturduğu kalabalık cümbüşe bakakalır. Herkes ordan oraya koşuyor çığlıklar atıyordur. Neler olduğunu anlamaya çalışan Jusius babasını bulması gerektiğini düşünür. Babasının neler olduğunu ve ne yapmaları gerektiğini bildiğini düşünür. Babasının hala hanın ortak salonunda olacağını düşündüğünden hızlı adımlarla merdivene yönelir. Ama merdivenlere yaklaştıkça kargaşa artmaktadır. Küçük bedeninin verdiği avantajla insanların arasından sıyrılıp merdivenlere ulaştıktan sonra merdivenleri inmeye başlar. Etrafındaki kalabalık yüzünden zorlanan çocuk bir süre uğraştıktan sonra yolunu bulup aşağıya inmeyi başarır. 

Ortak salona indiğinde gördüğü manzara kan dondurucudur. Etrafa saçılmış tanımadığı insanların cesetleri, yerlere yıkılmış masalar ve tabureler, kana bulanıp eski rengini kaybetmiş zemin... Bu altüst olmuş  salonda korkmuş gözlerle babasını arar. Babasını her ne kadar görmek istese de onu ne halde göreceğini düşünüp korkmaktadır. Ya babası da yerlerde yatan onca insanla aynı kaderi paylaşmışsa o zaman ne yapacaktı? Korkmuş gözlerle etrafına bakmaya devam ederken kapının önünde bulunan iyi kalitede gece karası zırhlar kuşanmış bir düzine askeri ve başlarındaki beyazlara bürünmüş kibirli bir görünüşü olan, diğer askerlerden üstün olduğunu adeta haykıran adamı görür. O adamın önünde ise diz çökmüş boğazına bir hançer dayalı, siyah zırhlı askerlerin biri tarafından tutulan babasını... Babasını diz çökmüş, boğazına hançer dayalı halde gördüğü anda dizlerinin bağı çözülür, zar zor ayakta kalabiliyorken ağzından tek bir kelime sökülebilir;

"Baba?"

Çocuğunun sesini duyan zavallı adam dehşet içinde sesin kaynağına doğru baktı. O bakışı görmeliydiniz; o bakışı görseniz ömrünüzden on yaş eksilirdi, diliniz bağlanır konuşamazdınız... Adam acı içinde gülümsemeye çalışarak çocuğuna doğru seslendi;

"Kaç evlat, kaç ve hayatta kal"

Jusius;

"A-ama baba b-ben"

Sagus;

"Derhal kaç Jusiu-"

O anda beyazlara bürünmüş adam silahsız ve savunmasız olan Sagus'un çenesine sert bir yumruk yapıştırdı. Sagus nefretle beyaz giyinmiş adama bakarak konuştu;

"Sen bu kadarsın Warren. Eli kolu bağlı bir adama bile ancak bir düzine askerle saldırabilecek, aşağılık bir korkaksın. Güçten yoksunsun"

Bunları derken oğluna son bir bakış atar. Bakışında sözler olmasa da kaçması için ona yalvardığı bariz belliydi.

Warren;

Demek öyle hain General Sagus? Demek ben güçten yoksunum ve bir korkağım? Bunlar boğazına bir hançer dayalıyken söylenmesi gereken doğru sözcükler değil"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 26, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

JUSIUSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin