Bir kitabın ilk cümlelerinin ağırlığı yüreğime oturmuştu. Bir bebeğin ağlaması kulaklarımda çınlıyordu. Kimsesizlerin gözyaşları yanağımı ıslatıyordu. Derimin altından bir çığlık kopuyordu.
Derin...
Geldin mi en sevdiğinin acımasız oyununa?
Düştün mü yine tutunamadığın kollarından?
Kaldın mı yine bir başına mezarlığın başında?
Öldü mü çiçeklerin can suyuna muhtaçlıktan?
Mutluydu. Güzel havalarda hep yaptığı gibi arkadaş grubuyla toplanmış, okulun çimenliklerinde oturuyordu. Hazar gitarının akortlarıyla ilgileniyordu. Ahu ve Çağla sohbet ediyordu. Ellerinde, Ahu ve annesiyle ilgili birçok şey yazdığına emin olduğum bir sanat dergisi vardı. Can sırtını ağaca yaslamış etrafı izliyordu. Demir Asaf ise elindeki fotoğraf makinesiyle ilgileniyordu.
Gözlerimi onlardan çekip bahçedeki diğer kişilerde gezdirdim. Sadece benim değil tüm kampüsün göz hapsindeydiler.
Onların hemen karşısındaki bankta benim dönemimden iki çocuk oturuyordu. Uzun boylu olan Ahu'yu baştan aşağıya süzüp yanındakine birkaç şey söylediğinde gülüştüler. Gözlerimi devirdim. Ne kadar iyi bir üniversitede okursanız okuyun etrafınızdan bu tür insanları yok edemiyordunuz.
Hemen karşı köşede bir kız grubu vardı. Aralarından kızıl ve uzun saçları olan kız, Can'ı birkaç yıldır seviyordu. Kızıl saçlının yanındaki Can'a bir süre baktıktan sonra arkadaşının kulağına bir şeyler fısıldadı ve gülüştüler.
Gözlerimi tekrar gruba çevirdim.
Mükemmel bir arkadaşlıkları vardı. Özenle bir araya getirilmiş gibiydiler.
Demir Asaf'a baktım. Kafamı hafif sağa eğerek hafifçe gülümsedim. Yakışıklıydı. Keskin hatlı bir yüzü neredeyse siyah diyebileceğim kadar koyu kahverengi gözleri vardı. Gizemliydi. Herkesin hayallerindeki erkek arkadaştı ama onun bu hayalleri süslemek isteyip istemediği tartışılırdı.
Sert mizacı sadece arkadaşları ve ailesi karşısında yumuşuyordu. Bu beni sevindiriyordu. Demir onlar dışındaki herkese bir taş kadar sertti. Gözlerini üzerinizde sadece birkaç saniye tutardı ama siz gözlerindeki toprağa gömülürdünüz. Kalp atışınızı hızlandırırdı, nefesinizi keserdi ama siz yine de haber edemezdiniz.
Demir'in arkadaş grubunda herkesin bir yeteneği vardı. Hazar, Çağla ve Can her şenlikte sahne alırdı. Okudukları bölümlerin müzikle alakası bile yoktu fakat küçük yaştan beri üçünün de müziğe karşı bir ilgisi olduğu hem gösterdikleri performanstan hem de geçmiş yıllarda çekilmiş fotoğraflardan anlaşılıyordu.
Hazar inşaat mühendisliği okuyordu. Okulu dereceyle bitireceği konuşuluyordu. Okulun itiraf sayfasında kızlar yakışıklı, zeki, yetenekli ve özellikle bu kadar zengin bir çocuğu nasıl Çağla'ya kaptırdıkları hakkında tweetler yayınlıyordu.
Çağla. Çocuksu tavırları ve sürekli gülen yüzüyle etrafa neşe saçıyordu. Siyah saçları, esmer ince ve uzun bedeniyle güzelliğinden her zaman söz ettirirdi. Bunun dışında gittiği onlarca şan dersinin katkıda bulunduğu gayet güçlü bir sesi vardı. Adata sahne için yaratılmıştı.
Can'ın bagetleri vardı. Liseden beri bateri çaldığını biliyordum. Onun dışında hukuk okuyordu. Babası siyasette önemli biriydi ve ismi bile herkesi korutmaya yetiyordu. Çok güçlü ve itibar sahibi bir ailesi vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEZARLIKTAKİ ÇİÇEKLER
Teen FictionOdasının duvarlarında onlarca polaroid vardı. Yere oturmuş, sırtını yatağına yaslamıştı. Elinde tutuğu o fotoğrafa hafifçe gülümsüyordu. Bir an elinde tutuğu fotoğraftaki kişinin ben olduğumu hayal ederek onun gibi gülümsedim. Ne haddime gülümsedim...