Topraklarında dikenler vardı
Canımı acıttı
Topraklarına çiçekler diktim
Canını acıttıVücudumun titrediğini hissederek uyandım. Birkaç dakika boyunca gözlerimi açmaya korktum. Huzursuz uyumuştum. Evde kimse yoktu. Tek başımaydım. Tüm gece fırtına vardı ve bir saatten sonra elektrikler gitmişti.
Elektriğin kesilmesi alarmların devre dışı kalması demekti. Kendime jeneratör birazdan çalışacak diye sayıklarken jeneratör hiç çalışmamıştı. Alarmlar hiç devreye girememişti ve beni kaygı krizleriyle baş başa bırakmıştı.
İki yıl önce Bulut, annem ve Kaya abi kısa bir tatile gitmişti. Üniversite sınavına hazırlandığım dönemdi, onlarla gidememiştim. Annemler gelmeden iki gece önce deli gibi fırtına başlamıştı. Elektrikler kesilmiş, jeneratör devreye girmemişti. Umursamadan uyumuştum. Huzurlu bir uykuydu, eve giren hırsızlara kadar.
O gece sol koluma çirkin bir ameliyat izi kazandırmıştı. Zihnime de bu korkunç korkuyu.
Dünkü yaşanan olayların o gecekilerden bir farkı yoktu. Yine kuvvetli bir fırtına başlamış, elektrikler kesilmiş ve o ne zaman lazım olsa işe yaramayan jeneratör devreye girmemişti. Ankara'da olan annemleri aramak sadece onları telaşlandırırdı ama arkadaşlarıyla takılan Bulut'u aramak onu sadece bir akşamlık eğlencesinden mahrum ederdi.
Eğer telefonundaki 13 cevapsız aramama baksaydı belki ederdi.
Annem ve Kaya abi bir süredir Ankara'daydı ve ne zaman arasalar onlara iyi olduğumu söylüyor, işlerine odaklansınlar ve akılları bende kalmasın diye telkinde bulunuyordum. Bu sadece onları rahatlatıyordu.
Dün gece korkudan aklım çıkmıştı. Evden gelen herhangi bir çıt sesinde bile yerimden sıçramıştım. Bu kadar korku ve huzursuz uykunun sonunda uyuduğum o birkaç saatlik zaman diliminde ne olduklarını hatırlamadığım pek hoş olmayan rüyalar göreceğim belliydi.
Yataktan yavaşça doğruldum ve saate gözlerimi çevirdim. Hala tam olarak ayılamamıştım bu yüzden ellerimle gözlerimi ovuşturdum. Komidindeki saat yediyi gösteriyordu. Kaç saat uyuduğumu bile bilmiyordum. İki, belki de üç?
Ayağa kalktım ve önce elektriklerin gelip gelmediğini kontrol ettim. Hala gelmediğini görünce derin derin nefesler alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
Daren'de müstakil evlerin olduğu büyük bir sitede oturuyorduk. Bu ev ormanlık kısımdaydı ve odamın penceresinden batığımda tek gördüğüm şehrin anlamını karşılayan koca meşe ağaçlarıydı. Bazı evleri hemen sahilin dibinde bazıları ormanın içinde ve bazıları da sitenin merkezindeydi. Sitenin bu kısmının birçok eksiği vardı ama annemler bu orman manzarasına karşı büyülendikleri için bu fırsatı kaçırmak istememişlerdi.
Bazen bu düşüncelerinin ne derece mantıklı olduğunu sorguluyordum. Son birkaç yıldır evde o kadar az kalıyorlardı ki...
Pencerenin kenarına gelip tüm perdeleri açtım ve odanın biraz daha aydınlanmasını sağladım.
Dışarısı sonbahara yeni girdiğimizden dolayı aydınlanmıştı. Karşımdaki meşe ağaçları akşamki fırtınayla yapraklarını biraz daha dökmüştü. Bulutlar dün akşamki kadar olmasa da yine kara bir şekilde gökyüzündeydi ve bu manzara gerçekten nefes kesiciydi. Bir an Demir'in burada olmasını diledim. Burada olmasını ve fotoğraf makinesinin hafızasına birkaç tane daha kare kazandırmasını.
Derin bir nefes aldıktan sonra odamdaki banyoya doğru ilerledim. Normalde olsa kapısını kapatır bir de üstüne kilitlerdim fakat kapıyı kapatırsam burada hiçbir ışık kalmayacaktı. Pencereden gelen ışığın burayı biraz olsun aydınlattığına sevinerek işlerimi gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEZARLIKTAKİ ÇİÇEKLER
Novela JuvenilOdasının duvarlarında onlarca polaroid vardı. Yere oturmuş, sırtını yatağına yaslamıştı. Elinde tutuğu o fotoğrafa hafifçe gülümsüyordu. Bir an elinde tutuğu fotoğraftaki kişinin ben olduğumu hayal ederek onun gibi gülümsedim. Ne haddime gülümsedim...