1. Bölüm

122 12 5
                                    

"Ben iyim anne.. evet her şey yolunda, bir sorun yok. Tamamda anne hiç zamanım olmuyor ki, biliyorsun.."

Annemle konuşurken bir yandan elimin altında birikmiş dosyala göz gezdiriyordum. Masamın üzeri hiçbir zaman toplu olmuyordu ama bugün daha fazla karışmış gibi görünüyordu gözüme. Bir kulağımda annemin şikayetlerini dinlerken, diğer yandan da önemli bir kağıt parçası arıyordum ve aniden kapım açıldı.

"Komiserim kayıtları caddenin ötesinde yer alan otelden aldım. Çok net gör.. özür dilerim ben daha sonra gelirim."

Öyle dalmıştım ki Arın'ın aniden içeri girmesi bir anlığına korkutmuştu beni ama o bunu görmeden toparlamıştım. Arın çok heyecanlı biridir, ne zaman nasıl davranacağını hâlâ kestirebilmiş değilim. Öyle kimseye minnet etmez, kurallara uymak en çok onun canını sıkıyor. Ve onunla ilgili bildiğim en tuhaf şey sorgu odalarını çok sevmesi olabilir. Cemal ona göre biraz daha neşeliydi her zaman. Belkide bu yüzden çok iyi iki arkadaşlardı. Biri ötekinin farkını kapatıyordu. Kemikli yüzü onu her zaman çok ciddi gösteriyordu. Bazen dalıp giderdi ve çok konuşkan biri değildi. Bu onu ilginç yapıyordu bana göre. Onunla ilk tanıştığımızda cidden rahat hissedememiştim. Kim bu kadar mutsuz görünen birinin yanında gülümserken rahatsız hissetmedi ki! Neyse ki yaklaşık bir senenin sonunda anlaşabilmeye başlamıştık hatta bazen şakalaşabiliyordum onunla. Zamanla da ne kadar mükemmel bir insan olduğuna şahit oldum ve bir şeyler daha az zor olmaya başladı. Hâlâ yeterince ciddi ve çekingen biri. Başımı kaldırıp karşımda alışık olduğum haliyle Arın'ın hızla konuşmasını dinledim bir süre. Sonunda gözlerimiz buluştuğunda şu an müsait olmadığımı anladı ve hemen çıktı. Geriye meraklı annemin sorularıyla beni başbaşa bırakmıştı.

"Arın'dı anne. Ne diyebilir işle alakalı şeyler işte. Şey.. babam nasıl?"

"..."

"Her neyse sormadım farzet tamam ben artık kapatmalıyım işlerim var. Seni seviyorum."

Derin nefeslere böyle zamanlarda ne çok ihtiyacımız oluyor. Sen bütün dünyanın pisliğini de temizlesen, asıl pislikten hiçbir zaman kurtulamıyorsun. Telefonu masanın üstüne bırakıp ayağa kalktım. Bir süre odada dolaşıp enerjimi boşaltmak için uğraştım. Annemle her konuşmamızın sonunda kendimi berbat hissetmekten nefret ediyorum. Ona babamı sormaya cesaret edemiyorum çünkü vereceği cevap her zamankinden farklı olmayacaktı. Babam bana saygı duymayacak ve kendi bildiğini yapmaya devam edecekti.

Sokağa bakan camın önüne geçip camı açtım. Dışarısı esiyordu ama yine de parlak bir güneş vardı. Gözlerimi kapatmak ve güneşin sıcaklığını hissetmek istiyordum sadece. Ben doğru olanı yapmıştım en başından beri, doğru yaptığımı hissediyorsam doğru yapmışımdır. Bunu sürekli hatırlatmak zorunda kalıyordum kendime ama hiçbir şeyden bunu diyerek kurtulamıyordum yinede.

Arın biraz sonra ikinci kez içeri girdi. Elinde birkaç dosya vardı, gergin görünüyordu ki bunun sebebini tahmin etmek çok zor değildi. Biraz önce odaya girmiş ve bir şeyleri ardı ardına sıralayıp sonrada özür dileyip çıkmıştı. Ikimizde öylece durmuş birinin konuşmasını bekliyorduk. Sonunda Arın gözlerini yere indirip olayları baştan anlatmaya başladı. Meşhur kolyesi yine boynundaydı, sevdiğim bir tarzı vardı Arın ve Cemal'in. Sadeydiler, bence sadelik erkeklere çok yakışıyordu. Gömlek ve tişört. Kurtarıcı, rahat ve şıktı. Basit şıklık. Şimdi şık olmak bu kadar basitti benim için halbuki daha dün okuduğum pembe günlüğümde böyle yazmamışım on üç yaşlarımdayken. Babamdan gördüğüm kadarıyla takım elbise giymeliydi erkekler, yakalarında kaliteli bir fular olmalıydı. Aksesuar mutlaka tamamlayıcı parçasıydı. Pahalı bir yüzük ve altın kaplama saatlerine önem verirdi hep. Sadece babam değil etrafındakiler de onun gibiydi. O hep kendi gibi adamlarla birlikteydi. Güçlü, zengin, kuvvetli. O zamandan öğrendiğim ve emin olduğum bir şey varsa asla onun gibi birini hayatıma almak istemediğimdi. Anneminki gibi bir hayatı asla istemiyorum. Annem kadar aşık olup, sevgiye muhtaç bir hayat yaşamak istemiyorum. Bütün bu saçma şeyler yeniden aklıma doluşunca ruhum daralmış gibi hissettim. Çünkü çok korkuyordum, korkularımı yaşama ihtimali beni yoruyordu. Dağınık kağıtların arasından telefonumu alıp saate baktım ve Akın'ı daha  dikkatle dinlemeye odaklandım.

"Sokağın sonunda üç tane otel vardı önce oraya baktım ama ordan bir şey çıkmadı. Caddenin karşında yeni açılmış bir otel daha var ve direk bankaya bakıyor kameraları, kayıtları aldım sizde izleseniz iyi olur."

"Cemal nerde?"

"Olay yeri incelemeyle birlikteydi. Parmak izlerini kontrol ediyorlar."

"Süper. Sen, Cemal'e haber ver bir saat sonra toplantı odasında olun."

"Tamamdır komiserim."

"Arın! Bu arada bir dahaki sefere kapımı çalmadan girme olur mu?"

"Emredersiniz."

Arın odadan çıkınca kendimi rahatlamış hissettim. Dışarıdaki insanların hepsi tanıyordu sanki ailemi. Birgün biri çıkıp suratıma tükürecek diye yaşamaktan yorulmuştum. Acı kahveden bir bardak doldurup masama oturdum. Sonuçta simdiye kadar iyi idare ettim ve artık benim nasıl bir insan olduğumu biliyorlar ve eminim birgün ögrenirlerse bile yargılamayacaklardır. O gün gelinceye kadar halletmem gereken çok dosya olacaktı. Elime başka bir dosya alıp  incelemeye başladım. Suçlar asla bitmez. Asla.

Günün ilerleyen saatlerinde toplanıp kayıtları izlemiştik. Cemal parmak izlerininin bulunamadığını söylediğinde şaşırmamıştım. Bunca güvenliği atlatan adam bana parmak izi bırakacak değildi. Tuhaf olan bankanın karşısındaki otelin kameralarını almayı nasıl akıl edemedikleriydi. Kayıtları bininci kez izleyip ip ucu arıyorduk. Bakın, adamlar merkez bankasını soyuyor ve içeri girerken kendi evlerine girer gibi giriyorlar. Bu adamlar 4 kişi ve baştan aşağı maskeli, daha da kötüsü çaldıkları paranın miktarı dudak uçuklatır. Bütün o paralar gitmeden bulmamız gerekiyordu, ülkeden ayrılma ihtimallerini düşünmek istemesem bile şimdilik en büyük olasılık bu. Böylesine bir çete bu kadar parayı nasıl saklardı ki?

Hava iyice kararınca sabah devam etmeye karar verdik. Daha fazla aynı videoyu izleyebileceğimi sanmıyordum. Kahve içmekten rengimiz solmuştu. Emin degilim bunun başka sebebleride olabilirdi. Tek istediğim sıcak bir duş almak ve rahat bir uyku çekmekti.

"Evet dediğim gibi sabah erken bir saatte toplanıp kayıtlara devam ederiz. Bugünlük bu kadar yeter. Arın, sen yarın şu bizim diğer dosya için savcılığa git, Cemal sende erkenden burda ol olay yerine gidip geleceğiz seninle."

Onlar odadan çıkınca bende elimdeki bardağa iğrenerek baktım. Cidden kahveyi uzun bir süre içmesem iyi olur. Odama gidip ceketimi aldım ve kayıtların olduğu bilgisayarı da yanıma alıp çıktım. Cidden ne zaman çalışmak isteyeceğim belli olmuyordu. Bazen uyumak için yatağa girdiğimde aklımdan binbir türlü şey geçiyordu ve düşünmemek için sıcacık yatağımdan kalkıp dosya inceliyordum. Son zamanlarda bunu çok sık yapmaya başlamıştım. Böylece diğer meseleleri daha az düşünüyordum.

Dışarı çıktığımda Cemal ve Arın yanımdan selam verip geçtiler. Yorgunca tebessüm ettim. Hava o kadar güzeldi ki, ay berraktı ve yıldızlar, gökyüzüne sim boşaltmışlar gibi ışıl ışıldı. Saatlerce yürüyebilirdi insan tabi yorgun olmasaydı. Elimdeki eşyaları yan koltuğa bırakıp arabayı çalıştırdım. Yol boyunca davayı düşünüp durdum. Koskoca ülkede hangi deliğe girmişlerdi şimdi kim bilir. Bir an önce bulunmazsa işler daha da kötü olacaktı. Bilmiyorum belki de yardım istemeliyim. Yine de yarın olay yerini görmem gerekiyor. Ve o kayıtlarda mutlaka işime yarayacak bir şey çıkacaktır. Oturduğum mahalleye geldiğimi fark etmemistim bile. Bir süre park yeri aradıktan sonra arabayı park edip indim. Çoğu evin ışıkları sönmüştü, saat gece yarısını geçiyordu. Yarı açık gözlerle merdivenleri çıkıp kapının önüne geldiğimde arkamda bir patırtı koptu. Arkamı döndüğümde kedinin aradan çıkıp ilerlediğini görünce rahatladım ve kapıyı açıp içeri girdim hemen. Eşyaları koltuğun üzerine atıp yukarı çıktım ve öylece yatağa girdim.

Ne düşünüyorsunuz?

POLİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin