Kaza anını hatırlamıyorum...
Beynim, kocaman bir pıhtıdan ibaret sanki. Ailemin yaşamına aniden iniveren giyotinin, geçmişe ve geleceğe ilişkin her şeylerini acımasızca paramparça ederken ortaya saçtığı kanlardan oluşmuş ağdalı, koyu, yapışkan, kapkara bir pıhtı..
Kazayı çağrıştıran tek bir kare var benliğimde. Arabaları, karşı yönden gelirken birdenbire şerit değiştiren kamyonun altına girmeden önce, tüm bedenimi şevkatle sarıp sarmalayan, bildik, ama bu kez beni koruyup kollayamamanın çaresizliğiyle acılı, sessizce özür dileyen babamın bana bakışları.
Ve onun dudaklarından dökülen son sözcükler:
" Sıkı tutun Senem!.. "
Önce trafik ekipleri geliyor kaza yerine. Ardından ambulanslar. Yarım saat öncesine kadar dingin bir şehirlerarası yol kimliğini sürdüren Kuşadası-İzmir yolunun Seferihisar kavşağı, bir anda ana baba gününe dönüveriyor.
Kasası sebze meyve yüklü kamyonun sol yanına ok misali saplanmış kırmızı, son model arabamız tanınmayacak haldeydi.
Boyunluklar takılıyor. Üstümüze uzattıkları sedyelerle beraber, iki ayrı ambulansa alınıyoruz.
"Bilinç kapalı. Nabız zayıf.."
"Tansiyon düşüyor, hasta şokta.."
"Ameliyathane hazırlansın. Bir kaç dakikaya kadar oradayız. İki yaralı bir ağır hastamız var."
Başımın önünde telaşla dönen, kulağıma gelen bu sesler seneler geçsede hayla hafızamda. Bütün bunlar yaşanırken, kamyon şöförü zıpkın gibi ayakta. Olayla zerrece ilgisi olmayan bir yabancı gibi kayıtsızca izliyordu gelişmeleri.
Ambulansa binerken annemin sedyede taşındığını acılar içinde kıvrandığını gördüm. Peki ya babam? O neredeydi? Hangi ambulansa geliyor arkamızdan?
Seni bu tatile götüreceğim kızım diye sarılmıştı bana. Meğer o gün son kez bana sarılışıymış. Kulağımda yankılanan o çaresiz umutlu sesi gitmiyor aklımdan. Keşke ben o korkunç olayları yaşayıp babamı kaybediceğime tatile gitmek istemeseydim diye kızıyorum kendime.
Anneme sinirlendiğimde babam yerine sen ölseydin diyorum. O an lanet olası kaza geliyor aklıma ve göz yaşlarımı tutamıyorum. Elimi kalbimin üstüne doğru götürdüğümde hızlanan kalp atışlarım, göz yaşlarımın düştüğü yastığım, sinirlendiğimde kızaran yanaklarım değişmemişti hayla.
Hayatımda şuana kadar değişen tek şey babamı kaybetmiş olmam. O lanet olası kazadan belli tatillere gitmez oldum. Gökyüzüne baktığımda gördüğüm her yıldızı babam diye belledim. Yıldız kaydığında bana göz kırpıyor sanardım babam. Sırf ben ağladığımda üzülmeyeyim diye.
Aradan seneler geçsede hafızamdan silemediğim o korkunç kaza belkide benim hayat hikayem. Belkide bu kaza benim ben oluşumu gösteren bir başlangıç. Yüreklerimize düşen ilk kıvılcımdı belkide yaşadığımız bu kaza.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umut Savaşçısı
Teen FictionTONU OLMAYAN RENK "SİYAH" "Sen, tüm şatafatlı tanımlarından sıyrılıp en doğal halinle yaramazlık yapan çocuklar gibi boynunu bükmüş bağışlanmayı beklerken, ben yüreklere düşen kıvılcım oldum. " Ve o uğursuz kaza! Genç bir kızın belleği...