kahvaltı, küçük çocuklar ve onların dünyaları

536 69 95
                                    

"bebeğim, nasılsın?"

"iyiyim anne, cidden. kahvaltı hazırlıyorum kendime." tetsurou annesini ne kadar endişelendirdiğinin farkındaydı bu yüzden onu iyi olduğuna ikna etmesi gerekiyordu artık. aylardır onu, kardeşini, arkadaşlarını çok üzdüğünü biliyordu. bundan dolayı o akşam arkadaşlarını davet etmişti.

"inanmam, görüntülü arayacağım. hem tobio da seni çok özledi." tetsurou yüzünü sertçe ovuşturduktan sonra derin bir nefes alıp annesinin aramasını kabul etti. kimse ona aldığı kararları uygulamanın kolay olacağını söylememişti sonuçta. telefonu duvara yaslayıp kendine bir kahve yapmaya başladığında annesi ve kardeşinin görüntüsü sonunda ekrana düşmüştü. kendini gördükten sonra kardeşinin ciddi çehresinde oluşan değişim içini ısıtmıştı.

tobio hep ona kocaman açtığı parlak gözleriyle bakar ve yaptığı her hareketi itinayla seyrederdi. "sen benim idolümsün." derdi ona ve tetsurou da bunu her dediğinde gülüp saçlarını karıştırırdı kardeşinin. şimdi yüzüne bakınca, çok büyümüş gelmişti gözüne kardeşi. hâlâ kocaman gözlerle bakıyordu ancak gözlerindeki parıltı, orada değildi. o parıltının kaybolma sebebi olduğunun bilincine vardığında bu gerçeğin ağırlığı altında ezilmekten alıkoyamadı kendini. ne olursa olsun, o parıltıyı geri getirmenin bir yolunu bulacaktı.

"tobio, nasılsın?" kahvesini kupaya, şu kenma'nın gitmeden önce bıraktığının aynısına, koyarken sordu. kardeşi uzun zaman sonra onu gördüğü için mutluydu aslında ama abisinin bu kadar bitkin gözüktüğünü ilk defa görüyordu. dünyası başına yıkılmış gibi hissetmişti ama bunu ona söyleyip daha çok üzülmesine neden olmak istemiyordu.

"ben iyiyim. okul çok iyi gidiyor. liseyi bitirmeme az kaldı." küçük bir gülümseme yerleşmişti suratına.

"biliyorum bebeğim. en kısa zamanda seni görmeye geleceğim." bunu duymak kardeşinin yüreğine su serpmişti. kısa bir süre daha sohbet ettikten sonra tetsurou'nun kahvaltısının hazır olduğunu gören annesi onu tutmamak için aramayı sonlandırmıştı. uzun zaman sonra onlarla konuştuğu için biraz rahatlamış hisseden tetsurou, kahvaltısını da alıp balkona çıktı. uzun zamandır ilgilendiği tek canlılar olan çiçeklerine su verip onları biraz sevdikten sonra kahvaltısını etmeye başladı. bir yandan da dizüstü bilgisayarını açmış, e-postalarına bakıyordu.

e-postalara hızla göz gezdirirken gözüne sipariş ettikleri koca mantar pano ve gitarla ilgili olanlar takılmıştı. girip baktığında kuryenin gelip kendisini bulamayınca gittiğinin haber verildiğini gördü. demek geçen gün kapısı bu yüzden o kadar çalmıştı. kuroo artık kapıya kimin geldiğine bakmak için bile gitmiyordu. sonuçta sevgilisinin anahtarı vardı ve ondan başka kim gelirse gelsin umrunda değildi. bu kadar bencilleştiğini görmek onu mümkünmüş gibi biraz daha üzdü, bilgisayarı kapattı.

o sırada karşı apartmanında oturan, yaklaşık tobio'nun yaşlarında olan kızın ona seslendiğini duydu. o yüzünden eksik olmayan kocaman gülümsemesiyle bakıyordu yine. kenma o kızı çok severdi, tobio'yu da çok severdi zaten. tetsurou da gülümseme çalışarak kıza baktı, hiçbir şeyden haberi yoktu. bilseydi kenma'nın gittiğini, çok üzülürdü çünkü. bu yüzden söylemedi ona kuroo, küçük kızın kafasındaki en büyük aşk hikâyesini bozmak istemiyordu. küçük çocukların kafasındaki dünyayı yıkmak, büyük hainlik olurdu.

"sizi göremeyince gittiniz sanmıştım ama her gece kapının önündeki mama kabı yenileniyordu. bunu sizden başka kimse yapmaz orada, değil mi? bu yüzden gitmediğinizden emin oldum." hâlâ gülümsüyordu. "zaten siz benimle vedalaşmadan gitmezsiniz öyle değil mi?" kenma giderken umrunda bile değildin, diyemedi kuroo. söyleseydi bunu kendi kendine söylemiş olacaktı çünkü.

ghost of you | kurokenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin