yatağın altındaki fırçalar

1.3K 95 115
                                    

there's your coffee cup the lipstick stain fades with time

oturma odasının ortasındaki sehpanın üstündeki dergileri elindeki büyük çöp poşetine attı kuroo. uçlarında kurumuş olan boyalardan veya vernikten kaskatı kesilmiş olan fırçaları da atacaktı ki derin bir nefes alıp koltuğa çöktü. sevgilisi orada olsaydı ona artık bu eşya takıntısından da, geçmişe olan bağlılığından da kurtulması gerektiğini söylerdi. o fırçalar da çöpü boylardı tabii ki.

artık her şey değiştiğine göre sıkıntı yoktu. fırçaları alıp yatak odasında yatağın altındaki şiirler ve küçük çizimlerle dolu olan kutuya koydu. sevgilisi geri dönseydi bile fırçalar için ona kızamazdı. fırçalara sıranın gelmesi için epey bir yol katetmeleri gerekirdi. fırçalar, son işti. kutuyu kapatıp yatağın altına geri yolladıktan sonra komodinin üzerindeki içki şişelerini elindeki koca torbaya atıp gerisin geri oturma odasına gitti kuroo.

etrafta bulabildiği tüm çöpleri, onlardan fazlasıyla vardı, poşete tıkıştırdıktan sonra poşeti kapının yanına bırakıp ayağıyla hafifçe ittirdi. mutfak masasındaki üzerinde parlatıcı lekesi olan kupayı gördü. bembeyaz kupadan aşağıya yol yapmış kahve damlaları aynı o günden sonra bu evdeki yaşam gibi donup kalmışlardı. aylardır girmediği mutfakta kupanın sağlıklı bir hâlde kalmadığından emin olduğu için, onu da diğer çöplerin yanına yolladıktan sonra makinedeki bulaşıkları yerleştirmeye başlamıştı kuroo.

sevgilisi söylemeden bulaşıkları yıkamış, kurulamıştı ve şimdi hepsini tek tek doğru yerlere yerleştiriyordu. kenma varken, inat ya işte, sanki kuroo'nun yerleştirdiği hiçbir şey hiçbir zaman olması gereken yerde olmazdı. belki ihtiyaç duymazdı doğrusunu bilmeye belki de sevgilisinin böyle ufak nedenlerden ona kızması hoşuna giderdi. kenma şimdi eve gelse, kuroo'nun tek başına yaptıklarını görse gözleri yaşarırdı.

aylar sonra hayattaymış gibi davranmaya çalışması bundandı belki de. olur da canından çok sevdiği, eve gelmeye karar verirse karşılaştığı manzaradan dolayı hayal kırıklığına uğrasın istemezdi. çünkü biliyordu; oturma odasındaki ikili koltuğun kenarına bulaşmış sarı boya, etrafta bir hevesle başlanıp yarım bırakılmış tablolar, parkenin üzerine dökülmüş mavi boyanın çıkmayan izi (kenma'nın yokluğunda mavi renge elini sürmemişti kuroo) ve yatağın altındaki fırçalar onu sinirlendirecekti.

en çok da yatağın altındaki o fırçalar... eğer gelirse, hiç değişmediğini söylecekti kuroo'ya. hep aynıydı, gelişmeye çalışmazdı bile. ah bir gelseydi, çok değişmişti aslında kuroo. artık cumartesi akşamı en yakın arkadaşlarıyla canlı müzik yapan bir mekânda oturup muhabbet etmiyordu mesela, sırf kenma'yı sorarlar diye. kimseye çaktırmadan gidiyordu üniversiteye, derslerine girip çıkıyordu. aylardır annesi dışında kimseyle telefonda bile konuşmamıştı mesela kuroo. o yüzden fırçalar kalsa da olurdu kalmasa da. kenma gitmişti ya, gerisi lâfı güzaftı.

bilmiyorum nasıl olacak ama umarım beğenirsiniz.

yazdığım her şey gibi bu da kageyolo 'ya ithaf edilmiştir.

ghost of you | kurokenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin