Harry Edward Styles gerçekten yavaş konuşuyordu. Demek istediğim, gerçekten yavaş. Konuşmalarımız ve izlediğim videolarından bunu çok sinir bozucu şekilde anlamıştım. Ve şarkıları güzeldi. Evet. İtiraf etmek istemesem de çoğu güzeldi.
Bir aptala anlatır gibi konuşmaktan ziyade bir aptal gibi konuştuğunu rahatlıkla dillendirebilirim. Kafamda bu adamın yaşamımızda Tanrı tarafından jestli mi olduğunu anlamak için özellik listesi tutmuştum. Harry ile şu anda tamamiyle bunu konuşmayı deniyordum.
"Gerçekten sikik derecede kıyaklısın, senden nefret ediyorum." dedim. "Tanrı sana kıyak geçmiş resmen, pisliğin tekisin."
"Harika olmak beni pisliğin teki yapmaz." Gülerek konuştu. "Dalga geçiyorum, düşündüğün kadar değil."
"Harry Styles," dedim sertçe. Elbette ikinci adından haberim yoktu (!). "Yakışıklı bir yüzün var. Uzun boylusun. Sağlamından bir sesin var. Kibar bir beyefendisin. Henüz boktan bir hastalığa yakalanmadın. Kıvırcık saçların ve DÜNYANIN SADECE YÜZDE İKİSİNİN SAHİP OLDUĞU yeşil gözlerin var. Bana ağzımı açtırtma." Kahkahalarla gülmeye başladı.
"Atlantis--hahah." Telefonun ucunda sırıtıyordum. "Tanrım, benden nefret etme. Bunu ben seçmedim, Tiss." Gülerek konuştum, "Bana memnun olmadığını söyleyemezsin. Ah, yeşil gözlerim olması için saçlarımı sarıya bile boyatabilirim."
"Sarıya bile? Neden bile?" Yine şu ilgili, cevap bekleyen ses tonuylaydı. Kaşlarının biraz kalktığını, gülümsediğini görür gibiydim. Ellerim titremeye başladı.
Karnımdaki hisle beraber coşkulu çıkacak sesimi sakinleştirmeye çalıştım."Sarı bana berbat oluyor, hiç sevmiyorum."
"Sarı elbiseler. Şu eski moda, çiçekli sarı elbiseler bile mi yakışmıyor? Eminim yakışıyordur." Kalbim sıkışır gibi oldu, benimle ilgili bir şeyler düşünüyordu. Varsayımda bulunuyor, dediklerimi önemsiyordu. Beni gözünde canlandırıyordu.
"Denemedim. Bir gün deneyebilirim. Kıyafetlerde o kadar kötü değil. Ama buğday tenliyim, sarı pek cazip değil."
"Denemelisin. İstersen tasarımcılarımla konuşurum ve bize birkaç kıyafet ayarlarım, bana gelirsin ve deneriz? Bilirsin, kız günü gibi?" Elinin dudağına gittiğini biliyordum. Tanrı aşkına, ne ara onu böyle tanımıştım?
Teklifi şaşırtıcı ve bir o kadar da cazipti. Kitabımı vermesinden sonra görüşmemiştik. Kabul etmek isteyen tarafım ağır bassa bile emin değildim.
"Emin değilim, Harry." Ciddileşen sesim bana ne kadar acımasız bir sürtük olduğumu hatırlatır gibiydi.
"Neyden emin değilsin? Sikeyim, Atlantis. Tecavüzcü, katil veya başka bir şey değilim. Neden seninle arkadaş olmama izin vermiyorsun ki?"
"Biz arkadaşız, Tanrım, elbette sana izin veriyorum. Sadece emin değilim, emin olmadığım şey senin ne olduğun falan değil. Paranoyak davranıyorum sanırım."
"Gece aramaları ve başka bir mesaj. Alabileceğimin en iyisi bu mu?"
5 Seconds Of Summer. Bundan da kısaca konuşmuştuk. Gözlerim onu kırma düşüncesiyle yanarken kalbim sıkıştı. Bana katlanan, kibar davranan, tekliflerde bulunan bu adamı neden kırıyordum? Tam bir salaktım.
"Harry..." İç çektim. "Çok kibarsın, bu kadar iyi birisi-"
"Bunun ardından bir reddetme daha gelecekse seni dinlemek istemiyorum."
Sesi daha boğuk gelirken adımlarımı balkona yönlendirdim, soğuk hava beni kendime getirdi. Yeniden canlı olduğumu hatırlamıştım adeta. İsteklerim, arzularım vardı. Ve neden bunlardan kaçıyordum? Problemim neydi?"Sonra benimle sevdiğim bir kitaba başlamazsan gelmiyorum." Kitap okumayı pek sevmiyordu. Okumayı aylara yayıyor, ne okuduğunu unutur hale geliyordu. Doğru kitabı bulamayan insanların yaşadığı şeyleri yaşıyordu.
"Kabul ediyorum. Lütfen sıkıcı bir şey seçme. Teşekkür ederim. Hayatının en iyi gününü bu yakışıklı adamla yaşamaya hazır ol."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
crazy in love {h.s}
Fanfiction"Gelen Harry Styles. Millet, ilk basım kitaplarınızı saklasanız iyi olur."