7

280 35 50
                                    

Harry sabah annesinin sesiyle uyandı. Kafasını yastığa daha çok gömdü ve uyumaya devam etti. Bu her sabah yaşanan şeydi. Anne birkaç kez sesleniyor ve Harry asla uyanmıyordu. Sonrasındaysa Anne, Harry'nin odasına geliyor ve onu yataktan sürükleyerek çıkarıyordu.

Anne tekrar seslendiğinde Harry zorla gözlerini açmaya çalıştı. Gözlerini açabildiğinde tavanı izlemeye başladı.

"Acaba maviye mi boyatsak?"

"Her sabah aynı şeyi görüyorum biraz farklılık olurdu."

"Gökyüzü gibi görünürdü hem."

"Ya da Louis'nin gözleri." dedi mayhoş bir gülümsemeyle. Kapısı sertçe açıldığında yerinde zıpladı. Anne gelmişti ve ona sinirli bir şekilde bakıyordu. Harry mesajı aldı ve ayağa kalktı. Elini yüzünü yıkadı, üstünü giyindi ve mutfağa gitti. Annesi çoktan kahvaltıyı hazırlamıştı. Masaya oturdu ve yemeye başladı.

"Sen kendi kendine mi konuşuyordun?

"Hm? Şey evet." Harry ağzındaki zeytin çekirdeğini çıkarırken sıradan bir şeymiş gibi yanıtladı.

Gemma ona uzaylıymış gibi baktı. Harry bu bakışa alışmıştı. Kahvaltısını bitirdiğinde evden çıkmak için ayaklandı. Annesini öptü ve arkasını dönüp bir şey unutmuş gibi durdu. Hatırlamış gibi parmağını havaya kaldırdı ve annesine çaktırmadan Gemma'ya orta parmağını kaldırdı. Gemma abartılı bir şekilde gözlerini devirirken Harry keyiflenmişti. 

 
Evden çıktı ve kulaklıklarını takıp okula yürümeye başladı. Çalan şarkıya göre aklına Louis geldiğinde istemsizce yüzü düştü. Louis onu istemiyordu. Garip bir şekilde geçmişe gidebiliyordu, dönemin en ünlü ressamıyla tanışabiliyordu ama kendisinin saçma hareketlerinden dolayı  Louis onu istemiyordu. Eh, haklıydı da. Biri ona gelecekten geldiğini söylese muhtemelen yüzüne gülerdi. Kendisi bile inanmazdı ki. Bu yüzden ona kızamıyordu. Ama keşke Louis, Harry'yi kovmak yerine bir kerecik dinleseydi.

Okulunun önüne geldiğinde sarı bir kafa aradı. Gülümseyerek gelen Niall'ı gördüğünde sırıtarak ona doğru ilerledi.

"Neden telefonlarıma cevap vermediğini sorabilir miyim acaba Bay Styles?"

Harry gözlerini kırpıştırarak birkaç saniye ona baktı. Sonra gözlerini devirdi ve yürümeye başladı.

"Hey!" Niall arkasından koştu ve ona yetişti. "Alınıyorum ama."

"Telefonum sessizdeydi. Duysaydım bakardım, biliyorsun." Niall 'evet aptal, eminim öyledir, yüz ifadesini takındı. Harry aldırmadı.

Sınıfa girdiklerinde yerlerine oturdular. Harry direkt kafasını masaya koydu ve uyumak için rahat bir pozisyon aradı.

Sert sırada kafası acıdı ve o rahat pozisyonu bulamayacağını anlayıp telefonuna bakmaya karar verdi.

Harry derslerine önem verirdi ama gereken önemi sınavlara son bir hafta kala gösteriyordu. Bir şekilde halledebiliyordu.

Göz ucuyla ders anlatan Bay Turner'a baktı. Adam tam bir afetti. Keskin yüz hatları vardı ve giydiği beyaz gömleği ona her zaman yakışıyordu. Bir de güneş gözlükleri asla yanından eksik olmuyordu.

Harry telefonuna döndü ve bin kere incelediği Louis'ye bakmaya başladı. Google'a Louis Tomlinson yazdı ve aklına kazımış olduğu tablolarına tekrar bakmaya karar verdi. Sonuçta bu edebiyat dersinden eğlenceliydi, değil mi?

Harry görsellere tıkladığında bunu görmeyi gerçekten beklemiyordu. Hayal gördüğünü düşündü. Belki de şu an o sert sırada mışıl mışıl uyuyordu. Karşısında kendisinin o gün Louis'nin karşısında soyunduğu resim duruyordu. Demek Louis bu resmi tamamlamıştı...

A painterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin