4. Bölüm

5.4K 502 47
                                    

Yemekten sonra Luhan ağır adımlarla dağ manzarasının çevrelediği balkona çıkmıştı. Burada saatlerce oturup düşünerek vakit geçirebilirdi. ‘Ben nerdeyim, burada ne yapıyorum, Jongin kim, neden beni buraya getirdiler…’ bu gibi sorular kafasının içini çevrelerken hiçbir cevap bulamamak onu sinirlendiriyordu. Kendine sorduğu her soru yeni bir sorunun ortaya çıkmasına neden oluyordu ve bu onu rahatsız ediyordu. Hiç olmadığı kadar rahatsız…

Kolonideki hayatı korku dolu olsa da, her gün katliamı bekleseler de yine de daha iyiydi. Sevdiği kişilerle birlikteydi, kafasında dolu olan bu bilinmezlikle değil. Ölmek bile daha iyi bir çözümdü onun için…

“Şimdi nasıl hissediyorsun? Daha iyi misin?” Yanına gelen Jongin beyninin içinde bütün çığlıkları susturmuştu. Şu an tek ses kalbinin gümbürtüsü ve yakınlarından geçen ırmağın gürültüsüydü. Korkunç gökdelenlerin olduğu bu kirli yerde burası mucizevî bir şekilde temiz kalmıştı. Tıpkı…

Tıpkı Jongin gibi.

Luhan’ın onda tarif edemediği şey buydu belki de. Belki de kalbini hızlı attırmasının nedeni onun diğerlerine göre farklı gibi görünmesiydi. Gözlerindeki kini ve iğrençliği göremiyordu onda. Onun yerine ilgi ve sıcaklık vardı gözlerinde.

Bunun doğru olmadığını biliyordu. Onun gözlerinin içine bakmak bile korku ile dolduruyordu içini. Ailesinden ayrılırken bile bu kadar korktuğunu hatırlamıyordu. Ya da o korkunç insanların her gün sergide ona aşağılık bir yaratıkmış gibi bakmaları bile bu kadar korkutucu değildi. O tehlikeliydi. Onun yanında olmak korkuyla dolduruyordu içini.

“Nasıl hissetmem gerekir ki?” Sesine hiçbir tını katmamıştı. Katamamıştı. Sesi, içinde uzun bir süredir kapalı kalmıştı. Duyguları yoktu, konuşması yasaktı ve o sadece beynindeki çığlıklarıyla baş başa kalmıştı.

“Bak seni anlayabiliyorum. Yaşadığın şeylerin ne kadar zor olduğunu-“

“Sen beni nasıl anlayabilirsin ki?” Bir süredir gökte süzülen kuşları izleyen gözlerini Jongin’e çevirdi. Onunla göz göze gelmek titremesine neden olmuştu. “Yaşadığım şeylerin zorluğunu tahmin bile edemezsin.” Kısa bir anlığına yükselen sesi yine eski tınısına dönmüştü, ruhsuz ve cansız.

“Çektiğin acıları yaşamadım evet, orada değildim, görmedim bile. Ama şunu çok iyi biliyorum ki bir an önce toparlanman gerek.”

“Toparlanmam gerek?” derin bir nefes alma ihtiyacı hissetti. “Dün uyandığım yerle bugün olduğum yer çok farklı. Dün hissettiklerimle bugün hissettiğim şeyler çok farklı… Daha senin kim olduğunu, iyi biri mi yoksa kötü biri mi olduğunu, neden burada olduğumu bile bilmiyorum. Nasıl davranmam gerektiğini bilmiyorum. Sence nasıl toparlanabilirim? Hem ne için toparlanacağım? Hiçbir şey için sebebim yok.”

“Tamam baştan başlayalım. Öncelikle burasının dün uyandığın yerden kat kat güzel olduğuna eminim. Dün hissettiğin şeylerle bugün hissettiğin şeylerin farklı olması çok normal, kafanın içindeki düşünceler yüzünden bile belli oluyor. Sadece nasıl hissetmek istiyorsan, ne düşünüyorsan onu yap.” Luhan gözlerini kaçırmaya devam ettikçe Jongin bir şekilde yine onunla göz teması kuruyordu. “İyi birisi değilim, ama kötü birisi de değilim. Yaşadığın şeylerden beni sorumlu tutup bana bağırmayı kesmediğin sürece kötü birisi olacağım, orası kesin.”

“Yaşadığım şeylerden sen ve senin gibiler sorumlu!”

“Sana lafımı kesebileceğini söylemedim ufaklık!” Jongin ilk defa ona sesini yükselttiğinde Luhan susmak zorunda kalmıştı. Vücudundaki titremenin artmaya başladığını hissetti. “Ben doktorum, amacım yaşatmak, öldürmek değil. Ve eğer hem kendi geleceğini hem de pek çok kişinin geleceğini düşünmek istiyorsan toparlanmak zorundasın. Burada olmanın kesinlikle bir amacı var.” Luhan ona şaşkınlıkla bakıyordu. Nasıl bir anda böyle otorite kurabilmişti üzerinde?

The Last HumanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin