Taehyung
Bütün hayatımı stabil yaşadım. Sabahları çalan alarmın itici sesinden herkes gibi nefret ettim, kokusu saniyesinde burnumu sızlatacak kadar güzel olan bir kahveyi asla reddetmedim. Yorgunluktan bunalıma dahi gireceğimi sandığım, aptal aptal göz yaşı dökecek olduğum akşamlar bir kadeh şarabı veya bir şişe birayı asla geri çevirmedim. Elimden geldiğince hayatımın bu şekilde kalması için uğraştım. Ama bilirsiniz, her istediğimiz olmadığı gibi, her istemediğimiz bizden uzak durmaz.
Jimin hayatımda verdiğim en aptal olduğu gibi aynı zamanda en doğru karar. Sadece kıkırdadığımda beni boğulurcasına güldüren, kızdığımda kendi kızgınlığımı bile bana yedirecek kadar sinirlenen; ancak ağladığımda bu haşinliğinin yanı sıra yaslanabileceğim omuz olup göz yaşlarımı tek tek silecek olan kararım. O benim en yakın dostum.
İşte tam olarak bugün akşam bana bir kere daha onun ne kadar aptal bir karar olduğunu hatırlatacak kadar, hatta hayatımın sonsuza kadar böylesine basit gideceğine inanmamın avellikten başka hiçbir şey olmadığını kafama kazıyan gün, bugünün akşamı oldu. Yatağımda kıvranıp, tavana bakarak küfrederken bile tekrar tekrar düşüneceğim bir akşamdı bugün. Ve ben bu akşamdan kurtulmak isterken, yarına uyanmanın korkusuyla arada sıkışıp kalmış bir zavallıyım.
Flashback/Yazar
"Taehyung, sana yüce kalçam adına yemin ederim ki o koltuktan hemen kalkmazsan bu evde sağlam kalan tek kalça benimki olacak!"
Gün bu evde bir kere daha her zamankinden farksız başlıyordu. Arkadaşını kaldırmak için başlattığı savaştan galip gelebilmek için yerinde tepinen Jimin, ve onun kararlılığı kadar tembel olan Taehyung'un sevdiği koltuktan kalkmamak için verdiği mücadele(?) ile başlamıştı.
"Park Jimin... Eğer ağzından uykumu kaçıracak bir kelime daha çıkarsa onu geldiği yere geri tıkacağım. Kapa çeneni."
Uyuşuk bedenden duyulan henüz uykulu ve boğuk gelen cümlelerden sonra Jimin sinirden kızardığını bile hissemişti. Her sabah mı aynı şey yaşanırdı?! Sinirle koltukta sırt üstü uzanan arkadaşının üstüne atlamış, ellerini yüzünde gezdirip en son saçlarına çıkarıp yabani bir hızda karıştırmaya başlamıştı. Taehyung, arkadaşının küçük cüssesine rağmen durması için tuttuğu bileklerini çekmeye uğraşırken bir gıdım oynatamamıştı. Ancak onun kahramanı bugünlük Jimin'i tam o sırada arayan altıncı hisleri güçlü şahıs olmuştu. Aramak için tam zamanıydı ve o Taehyung'un güzel kalçasını kurtarmıştı elbet.
"Geri geldiğimde yerinden kalkmış olsan iyi edersin. Yoksasını gayet iyi biliyorsun Kim Taehyung, Park Jimin asla merhamet etmez."
'Dedi yufka yürekli tombul yanak' diye içinden söylemeden edemedi Taehyung. Arkadaşı cebinden çıkardığı telefonuyla üstünden kalkmış, ekranda gördüğü isimle sırıtarak arka odaya adımlarını beklemeden yönlendirmişti.
Taehyung çoktan uykusunun kaçtığı bilincinde yattığı yerden doğrulmuş, yumruk yapıp ovduğu gözlerinden sonra kısa bile olsa bir süre esneyip yerinden kalkmıştı. Kahvaltı, yemek, ne varsa daima Jimin hallederdi. Bu yüzden ne yapacağını bilemeden kalçasını mutfak tezgahına yaslamış, arkadaşının gelmesini bekliyordu.
Odaya giderken yüzüne yerleştirdiği gülümsemeye bakılırsa arayanın Yoongi olduğunu tahmin etmek çokta zor değildi. Ama Yoongi ile ikisi telefonda nadiren görüşür, çoğunlukla konuşacakları neleri varsa, nerede olurlarsa olsun buluşup yüz yüze konuşurlardı. Taehyung bu yüzden bir çok kez gecenin bir saati Jimin tarafından yanlız bırakılmıştı, pislikler.
"Alo......Bana nasıl olduğumu sormayı geçiştirdiğinden önemli bir konu olduğunu zaten anlamıştım......Tabii, Taehyung'u oraya getirebilirim ama bana da artık mantıklı bir açıklama sunmalısın......Neden sunman gerektiği gayet ortada, biz asla telefonda konuşmayız Yoongi. Terslik olduğunun farkındayım......Sen bana aptal demeye çalışıyorsun galiba?......Tanrım, dalga geçiyorsun......Gerçekten geri dönmüş olamaz......Tamam, sakinim......Üç yıl oldu Yoon, bu kolay olmayacak......Pekala, elimden geldiğince hızlı getireceğim. Görüşürüz."
Bu Jimin'in başına gelebilecek en kasıntı durumdu. Bütün hayatı boyunca düşebileceği en zor durum olduğu gibi Taehyung için de öyle olduğuna adı gibi emindi. Nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Ona nasıl söyleyeceğini. Evet, belki de çözüm buydu. Arkadaşı ile bir kahvaltıya çıkmasında bir sakınca görmüyordu. Onun yapması gereken tek şey Taehyung'u hazırlamak ve kafeye götürmekti. Sonuçta Yoongi gerisini üstleneceğine söz vermişti. O sözünden ne olursa olsun dönmezdi.
Tedirgin nefeslerinin arasından kendi ritmi bozuk ayak sesleri bile onu iyice tedirgin etmeye yetiyordu. Mutfağa girdiğinde onu çatık kaşlarıyla bekleyen arkadaşına karşı inandırıcılığını hiçbir zaman kaybetmeyen mahçup suratını takınmış omzuna elini atıp Taehyung'u odasına doğru çekiştirirken bir yandan tuttuğu omzunu sıvazlamıştı. O neler döndüğünü bilmesede, oraya gidince ihtiyacı olacak olan teselli hareketine önceden onu alıştırıyordu.
"Üzgünüm Taehyung, ama evde zaten yiyecek düzgün bir şey yok. Hem seni aç beklettiğim için, bu durumu telafi edeceğim."
"Park Jimin, sen bittin."
"Hayır, bir an önce giyinip dışarıda benim ısmarlayacağım hoş bir kahvaltı için hazırlanmazsan senin miden bitmiş olacak Kim Taehyung."
"Utanmazın önde gidenisin."
"Bende seni seviyorum."
"Öyle bir şey söylemedim."
"Ama söylemek istedin."
"Aptalsın."
"Biricik arkadaşınım."
"Tamam kapa çeneni ve çıkta giyineyim."
"Emriniz olur Prenses Taehyung."
"ÇENENİ KAPAMANI AĞZINI YIRTTIKTAN SONRA MI ÖĞRENECEKSİN HA!"
Selam! Bu ilk bölüm olduğu için biraz kısa tuttum. Hem ben yazarken saat epey geç. Ama asıl bundan sonraki bölümde patlatacağım. Sizi seviyorum, medya olarak hoşuma giden şarkılardan yerleştireceğim hep.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Miss Me? || TaeKook
Teen FictionJeon Jeongguk, onu küçük kardeşi gibi görmesinden nefret ediyordu. Kim Taehyung ise onu gördüğünde tekleyen kalbinden. "Hatırladığım kadar tatlısın Gguk, şu koca yanaklarına bir baksana!" "Sadece onların kocaman olduğunu düşünmüyorsun, değil mi hyun...