Geçmişten arınmak, kaçmak... Eminim daha önce denemiş veya en azından istemişsinizdir. Peki, başarabildiniz mi? Diyelim ki başardınız, bu uzun süreli olmayacaktır. Böyle bir olaya birlikte şahit olalım mı?
Okulların başlamasına az bir zaman vardı. Havaların esmaye başladığı zamanlardı. Çalışkan kızımız Eda dur durak bilmeden, harıl harıl çalışacağı zamanlara başlamadan önce zamanını eğlenerek geçirmek istiyordu. Bunun için de Burak(erkek arkadaşı) ile buluşup gezeceği bir program hazırladı ve Burağı arayıp uygun olup olmadığını sordu. Burak'ın Eda'nın tekliflerini reddetmesi işten bile değildi.
Yaklaşık bir haftadır görüşmemişlerdi. Bu yüzden Eda Burağın gözüne güzel gözükmek istiyordu. Bir süre dolaptaki kıyafetlerle bakıştıktan sonra dizlerinin üzerinde kalan siyah deri eteğini ve üzerine siyah beyaz ekoseli, salaş, uzun kollu ve boyu biraz kısa bir gömlek giydi. Çıkması gereken saate yarım saat kala saçlarını beğenmeyip düzleştiriciyi kaparak 20 dakikada saçlarını düzleştirdi. Kalan 10 dakikada da kombinine uyumlu siyah bir şapka takıp siyah topuklu botlarını giydi. Ardından küçük, beyaz çantasına telefonunu ve cüzdanını atıp evden çıktı.
Kapının önüne çıktığında Burak arabanın içinde gözlerini kapıya dikmiş, kendisini bekler bir vaziyetteydi. Eda kapıyı çekene kadar Burak kapıdan indi. Burak arabanın önünde beklerken Eda da yavaş yavaş yanına yaklaştı. Kısa bir süre konuşmadan sadece bakıştılar. Sessizliği bozan Burak oldu. Bir adım geri atıp hafif bir ıslık çaldıktan sonra aralarında şöyle bir diyalog geçti:
Burak:Bu halini neye borçluyuz güzellik!
Eda:Pardon, ne halinden bahsediyorsun?
Burak:"-i hali" canım, bulunma!
Eda:Çok komik ya! Hem bana söyleyene bak.
Burak:Ceketi değiştirdim. Ondandır.
Eda:Tabi canım! Gitsek mi artık?
Burak:Benim için bir mahsuru yok. Sabaha kadar burada durabilirim.
Eda:Pek sanmıyorum. Hava soğuyacak gibi zaten.
Burak:Üşüyorum desene sen bana.
Ardından Burak Eda'ya arabanın kapısını açtı ve Eda'nın plan yaparken belirttiği kafeye gittiler.
Eda bu kafeyi çok seviyordu. Çünkü Burak ile sevgili olduktan sonra geldikleri ilk kafeydi burası.
Rastgele bir masaya oturdular. Eda'nın pek iştahı yoktu. Burak ne isterse kendisine ne aynısından istemesini söyledi. Burak menüyü karıştırırken Eda da gözlerini kapıya dikip dalmıştı. Bir ara gözü kendine tanıdık gelen iki simaya takıldı. Gözlerini kırpıştırdı. Ardından garsonun siparişleri getirmesi üzerine gözlerini masaya çevirdi. Garson işini yapıp masadan uzaklaşınca bu sefer Burak gözlerini Eda'ya dikti. Eda bir süre sonra Burak'ın anlamsız bakışlarına dayanamayıp sordu:
Eda:,Kötü falan mı görünüyorum? Neden öyle bakıyorsun?
Burak:Öyle birşey pek mümkün değil de suratın neden asık onu anlamaya çalışıyorum.
Eda:İştahım yok. Ondandır.
Burak:Bu çok da anormal değil. Abur cubur olmadıkça pek birşey yemiyorsun zaten.
Eda:Doğru da çok mu kötü görünüyorum?
Burak:Keşke. Biri görürse senden gözünü alamayacak diye önünü kapatmaya çalışıyorum.
Eda:Abartma. Neyse ben bir lavaboya gideyim.
Burak:Tabi prenses. Müsaade sizin.
Eda çantasını aldı ve lavaboya gitti. Önce yüzüne biraz su serpti ve kuruttu. Ardından makyajını tazeledi. Lavabodan çıktı ve tam kapıyı kapatıyordu ki bir el kolunu sıkıca kavrayarak kendine çekti. Aynı kişi diğer eli ile de ağzını kapatmıştı. Eda ise anlık korkuyla gözlerini kapatmıştı. Onu tutan el Eda'ya çok tanıdık geliyordu ama bir o kadar da yabancı. Eda yavaşça gözlerini araladı ve kendisine bakıp sırıtan bir yüzle karşı karşıya kaldı. Ayazdı o. Günlüklerinde karanlık tarafım, eski hayatımın başrolü gibi ifadelerle nitelediği kişi. Eda o anı sindirmeye çalışırken Ayaz hem konuşmaya hem de Eda'yı konuşturmaya başlamıştı bile.
Ayaz:Selam bebek
Eda:Bırak beni! Sen ne arıyorsun burada?
Ayaz:Bırakmak mı? Birdaha asla!
Eda:Neden buradasın, ne istiyorsun?
Burak:Üstündekiler çok iyi bu arada.
Eda:Ayaz!
Ayaz:Söyle gülüm, söyle bir zamanlar uğruna öldüğüm!
Eda:Gidebilir miyim?
Ayaz:Tabi alışıksın sen benden gitmeye. Bu arada yanlış anlama, tehdit falan etmiyorum ama daha yeni başlıyoruz.
Ayaz'ın gülüşü Eda'yı rahatsız etmişti. Ardından Ayaz uzaklaşmaya başladı ve birkaç adım sonra Eda'ya dönüp göz kırptıktan sonra masasına gitti. Eda resmen şoktaydı. 2 sene geçmişti üzerinden.
Bu suratla Burak'ın karşısına çıkamadı. Yoksa Burak onu soru yağmuruna tutacaktı. Eda yüzüne bir gülümseme yerleştirip masaya gitti. Burak hesabı ödemiş, Eda'yı bekliyordu. Eda gelince de kalktılar. Tam kapıdan çıkıyorlardı ki Eda tanıdık bir sesin kendisine seslenmesiyle arkasına döndü. Eylüldü, geçen sene okul değiştirdiği için ayrılmak zorunda kaldığı çok yakın bir arkadaşı. Burak da tanıyordu. Eda ile Eylül birbirlerini görür görmez sarıldılar. Ardından kızlar aralarında hal hatır sorarken Burak araya girdi.
Burak:Kızlar isterseniz sizi sohbet etmeniz için daha iyi bir yere götürebilirim. Tabi Eylül'ün de başka işi yoksa.
Eylül:Yok ya saolun işim var da siz biraz bekleyebilirseniz erkek arkadaşımla tanıştırabilirim sizi.
Burak:Benim için sıkıntı yok, beklerim de Eda arabanın oraya mı gitsek?
Eda:Tamam Eylül bizi bulursun değil mi canım?
Eylül: 5 dakikaya yanınızdayız.
Burak ve Eda arabaya doğru yürüdüler. Eda kafeden çıkarken birkaç adım ilerisinde olan Burak'a yetişip elini tutup başını koluna yasladı. Burak da Eda'ya dönüp hafif bir tebessümle karşılık verdi.
Hemen arkalarından Eylül de geldi. Ayaz ile birlikte. Eda tedirginleşmişti. Ama Burak anlamamalıydı. Surat ifadesini bozmadı. Herşey yolundaymış gibi durmalıydı. Ayaz yanlarına gelince direk söze girdi.
Ayaz:Kusura bakmayın. Çok bekletmedik inşallah.
Burak:Beklemeye başladığımızı bile sanmıyorum.
Ayaz:Ben Ayaz bu arada.
Burak:Ben de Burak. Memnun oldum.
Eylül:Canım bu da benim çok yakın arkadaşım Eda. Bahsetmiş olmalıyım.
Ayaz:Olabilir. Pek hatırlayamadım ama. Memnun oldum.
Eda bir an kalakaldı. Ayaz'ın uzattığı ele karşılık verip vermemek arsında gidip geliyordu. Ama karşılık vermezse ne kadar dikkat çekeceğini kendisi de biliyordu. Bu yüzden hem soğuk hem de dikkat çekmeyen bir tavırla Ayaz'ın uzattığı eli tuttu.
Ayaküstü 5 dakika kadar daha falan konuştuktan sonra Eylül ve Ayaz müsaade isteyip gittiler. Eda ise ne konuşulanlardan bişey anlamıştı ne de konuşmuştu. Sadece gittiklerinde arkalarından el sallamakla yetinmişti.
Eda'nın planına göre bu sefer vapura bineceklerdi. Burak arabayı gidecekleri yere 10 dakikalık bir mesafe kala parketti. Yürümeyi ikisi de çok seviyordu. Özellikle de beraberken. Vapura gidene kadar Burak pamuk şeker ve simit almıştı. Eda pamuk şekeri çok severdi. Burak da onun pamuk şekeri yerken ki o çacuksu halini. Simitler ise martılar içindi.
Eda vapura binmeyi severdi. Burak ile birlikte ayda bir falan binerlerdi. Ama bu sevgi korku ile karışık bir sevgiydi. Suya düşmek olası bir durumdu ve Eda yüzmeyi bilmiyordu. Bunun yanında martılara simit atarken içini kaplayan martıların huzur verici sesi ve Burak'ın yanında oluşu korkusunu hafifletiyordu.
Vapur hareket ettikten sonra bir süre denizi seyrettiler. Arada birbirlerine bakıp gülümsüyorlardı.
Burak da çok iyi durmuyordu bugün. Her zamanki kendini bilmişliği pek üzerinde değildi. Birşeyler söylemesi gerekiyor gibi duruyordu. Ama bir türlü de söyleyemiyordu. İkisi de birbirine çok uzaktı bugün. Söylenmesi gerekenler söylenemiyordu.
Eda Burak'tan simitleri kapıp martılara simit atmaya koyuldu. Düşünceli görünmüyordu. Bir süreliğine de olsa olanları unutmaya karar vermiş olmalıydı. Burak ise sadece Eda'yı izliyordu. Daha ne kadar söylemeyecekti ki. Er geç öğrenecekti. Burak tam konuşmaya karar veriyordu ki Eda'nın tökezlemesiyle irkildi. Birden ayağa kalkıp Eda'nın kolundan tuttu. Eda çok da iyi görünmüyordu. Burak Eda'yı oturttu. İçmesi için su şişesini uzattı. Ardından Eda günü bitirmeye karar verdi.
Eda:Burak beni sonra eve bırakır mısın?
Burak:İyi misin?
Eda:İyiyim. Dün akşam pek uyumadım ondan herhalde başım döndü.
Burak:Beni bu kadar özleyeceğim bilseydim bu kadar uzun süre seni bensiz bırakmazdım.
Eda:Ukal! İyiki varsın!
Burak:Daha iyi görünüyorsun sanki.
Eda:Aynen. Diğer pamuk şekeri de versene.
Burak:O benimdi ama. Öyle hatırlıyorum.
Eda:Hatırlayamadım ben(!)
Burak:Bu sene okulda işin zor o zaman prenses.
Eda:Ne yani, şimdi sen onu yiyip bana vermeyecek misin?
Burak:Sen bu söylediğine inandın mı şimdi?
Eda:Hayır.
Burak:Peki o zaman bu sefer benim ellerimden yemeye ne dersin?
Eda:En güzeli derim.
Eda bu sefer pamuk şekeri Burak'ın ellerinden yiyordu. O kadar eğleniyordu ki yüzünden daha birkaç saat önce yaşadığı olayları unuttuğu belli oluyordu. Arada Eda da Burak'a pamuk şeker yediriyordu. Burak pamuk şeker sevmezdi ama Eda'nın ellerinden olunca dünyanın en güzel şeyiymiş gibi yiyordu.
Gün resmen sona ermişti. Burak Eda'yı eve bırakıyordu. Hatta gelmişlerdi bile. Ed arabadan inmeden önce içindeki sevgiyi Burak'a hatırlatma isteği duydu.
Eda:Seni seviyorum!
Burak Eda'ya döndü. Gülümsedi ve Eda'yı belinden kavrayıp hafifçe kendine yaklaştırdıktan sonra dudağına bir öpücük kondurdu. İkisi de gülümsüyordu. Eda aynı öpücüğü tekrarlayıp yüzündeki o büyük gülümsemeyle gözlerini Burak'tan ayırmadan arabadan indi. Apartmanın girişine gelince ise arkasına dönüp Burak'a el salladı
Evde kimse yoktu. Önce duşa girdi. Sonra pijamalarını giydi. Dolaptan bir paket cip alıp televizyonun karşısına geçti. Kanalları karıştırdı. Rastgele birinde durdu. Ama ne açtığı konusunda hiçbir fikri yoktu. Aklında Ayaz vardı. 2 sene sonra neden pat diye karşısına çıkmıştı ki.
Eda şu an elinde bir paket cipsi, karşısında ne izlediğini, niye açtığını bilmediği bir televizyon ve kafasında karmakarışık bir ton soru ve düşünceyle yalnız ve kafayı yemek üzereydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Geçmemiş İzleri
ChickLitAyaz:Selam bebek Eda:Bırak beni! Sen ne arıyorsun burada? Ayaz:Bırakmak mı? Birdaha asla! Eda:Neden buradasın, ne istiyorsun? Burak:Üstündekiler çok iyi bu arada. Eda:Ayaz! Ayaz:Söyle gülüm, söyle bir zamanlar uğruna öldüğüm! Eda:Gidebilir miy...