Saat 10 olmuştu. Eda uyuyakalmıştı. Onu uyandıran ise başının dibinde rahatsız edici bir şekilde çalıp titreyen telefonuydu. Arayan annesiydi. Mesaiye kalacağı için bu akşam eve gelmeyeceğini haber vermişti.
Eda daha tam olarak ayılamamıştı. Annesinin söylediklerini de zar zor anlamıştı. Oturup etrafa bakınarak ayılamayacağını anlamış olmalı ki banyoya gidip elini yüzünü yıkadı. Eda tekrar içeri girdiğinde biraz daha ayık olmak ile birlikte acıktığını fark etti. Biraz düşündükten sonra annesinin dolaba yemesi için bişeyler bıraktığını söylediğini anımsadı. Emin olmamakla birlikte dolaba ilerledi. Dolabı açınca annesinin hazırladığı sandvici gördü. Yanlış hatırlamadığına kanaat getirdi.
Bu sandviç Eda'ya fazla bile geldi. Yarısını yiyip tekrar koltuğa geçti. Rüya görmüştü. Belki de rüyalar. Ama hatırlayamıyordu. Kötü şeyler vardı. Ama aklına gelmiyordu işte. Kendini kötü ve yorgun hissediyordu. Belki bugün yaşadıklarından dokayıydı. Belki de gördüğü rüyadan. Bilmiyordu.
Saat 11'i geçiyordu. Eda hala koltukta oturuyordu. Yine şu telefonun rahatsız edici sesi ve titreyişi ile irkildi. Açmak istemiyordu. Ama telefon da duracağa benzemiyordu. Bu 3. çalışıydı. Bilinmeyen bir numaraydı. Eda daha fazla bu sese tahammül edemeyip telefonu 4. çalışında açtı. Sesi biraz sinirliydi.
Eda:Alo!
Ayaz:Sakin ol bebek. Nasılsın diye merak ettim sadece.
Eda:Sen...sen nasıl buldun benim numaramı?
Ayaz:Benim ulaşamamam için değiştirmiştin değil mi?
Eda:Eylül mü verdi?
Ayaz:Ben buldum diyelim.
Eda:Ne istiyorsun?
Ayaz:Konuşmak, anlamak, anlatmak. Çok mu?
Eda:Neden şimdi çıktın karşıma? Tam düzenim oluşmuşken, neden şimdi geldin?
Ayaz:Peki sen neden bir yıl boyunca, herşeyi tam oturtmuşken, düzeltmişken gittin ve kayboldun?
Eda:Aynı şey mi?
Ayaz:Bilmiyorum işte! Sence de bilmeye hakkım yok mu?
Eda:Ayaz!
Ayaz:Bitanem, biliyorum bak iyi değilsin. İster misin yanına geleyim, herşeyi tane tane anlat bana?
Eda:Bilmiyorum, iyi hissetmiyorum.
Ayaz:Yalnız mısın?
Eda:Evet.
Ayaz:Tamam. Sen şimdi bana konum at. Geliyorum ben.
Eda:Ayaz sen şu an ne için uğraşıyorsun.
Ayaz:Bunu anlamayacak kadar saf olduğunu anlamıyorum!
Eda:Ya, sen Eylül ile değil misin? Ne saçmalıyorsun?
Ayaz:Öncelikle ben öyle bir şey kastetmedim. İkincisi de ben artık kendimden birhaberim. Ne doğru ne yanlış bilmiyorum. Konum at bana hadi!
Eda:Sadece dinlemek için mi geleceksin? Eğer öyle ise hiç gerek yok çünkü. Boşu boşuna gelme.
Ayaz:Eda benim içimdekiler doldu,ama taşamıyor! En son ben bunlar ile patladıktan sonra da bir anlamı kalmayacak. Sen dinlersin, ben anlatırım!
Eda:Ayaz sen şu an neredesin?
Ayaz:Sahil kenarında arabadayım. Hadi bekliyorum konumu.
Eda:İyi bir fikir olduğuna emin misin?
Ayaz:Umurumda değil artık. İyi ve kötüyü hesapladıkça battım. Aklıma uyan ne ise o bu saatten sonra!
Eda:Saat 1 olmadan gitmen şartıyla atabilirim.
Ayaz:Nasıl istersen bebek!
Aradan 15 dakika kadar geçtikten sonra kapı çaldı. Eda biraz tereddütlüydü. Kapıya yavaş adımlar ile ilerliyordu. Kapı deliğinden baktı. Ayaz çok çaresiz gibi duruyordu. Gidecek bir yeri, sığınacak kimsesi kalmamış gibiydi. Belki de gerçekten öyleydi.
Eda şimdi kapıyı aç azsa bir daha kapıyı çalmadan gidecekti büyük bir ihtimalle. Eda Ayaz'ı öyle görmeye dayanamadı. Kapıyı açtı. O an resmen Ayaz'a dünyaları vermiş oldu. Ayaz kapı açılınca kendine hakim olamayıp Eda'ya sarıldı. Eda karşılık vermedi. Ayaz da biraz sonra durumu anlayarak kollarını doladığı Eda'nın boynundan özür dileyerek çekti. Ayaz geri çekilince Eda Ayaz'a içeri girmesi için eliyle oturma salonunu işaret etti.
Ayaz az önce Eda'nın üzerinde uyuduğu koltuğa geçti. Eda ayakta bekliyordu. Ayaz'ın konuşmaya başlamasını istemiyordu. Onun acı çekişini, yaşadıklarını duymak zor geliyordu Eda'ya. Bu yüzden konuşmayı kendisi başlatmaya karar verdi.
Eda:Aç mısın? Sandviç var dolapta.
Ayaz:Hayır.
Eda:Peki, su getireyim mi?
Ayaz:Eda sadece yanıma otur.
Eda:Abur cubur falan da var.
Ayaz:Eda sadece şu koltuğa oturmanın istedim.
Eda:Tamam!
Ayaz:Korkma! İstemezsen ben de susarım.
Eda:Eğer rahatlayacaksan anlat. Dinlerim.
Ayaz:Yapma. Bundan kaçtığını gayet iyi biliyorum.
Eda:Ne biliyorsun ki sen?
Ayaz:Ardından neler olduğunu duymak istemediğini. Çünkü suçluluk duygusundan nefret ettiğini...
Eda:Tamam. Bu konuyu kapatabilir miyiz?
Ayaz:Seni benim kadar kimsenin iyi tanımadığına yemin edebilirim. Ama sana kabul ettiremem.
Eda:Konuşmanı istemediğimi biliyorsan neden geldin?
Ayaz:Seni görmek için.
Eda:Sen hala aynısın. Biliyorsun değil mi?
Ayaz:Hayatımda bir kez değiştim ben. O da seninle ilk tanıştığım zaman. Eğer sebep bu ise sen iste ben yine değişirim.
Eda:Böyle bir şeyin olabileceğine karşı hala inancın var mı?
Ayaz:Elimde tek kalan şey bu. Onu da yitirmeye hiç niyetim yok. Ama büyük konuşma bence sen de.
Eda:Saçmalama istersen.
Ayaz:Film mi izlesek?
Eda:Sen ne zaman gitmeyi düşünüyorsun?
Ayaz:Biraz film izleyelim gidelim sonra.
Eda:İstek var mı? Ona göre açayım.
Ayaz:Mutlu sonlu olsun yeter.
Eda önemsememişçesine rastgele bir CD alıp taktı. Biraz da Ayaz 'ın hareketlerine kızmış olmalı ki Ayaz yokmuşçasına koltuğa gömülüp filmi izlemeye başladı.
Yarım saat geçmişti. Ayaz Eda' yı daha fazla meşgul etmemek ve kızdırmamak amacıyla gitmeye karar verdi. Tam o anda gözüne Eda çarptı. Uyuyakalmıştı. Ayaz önce televizyonu kapattı. Sonra Eda'nın üzerini örttü. Gitmesi gerekiyordu artık. Öyle anlamışlardı. Ama gitmek de istemiyordu. 2 yıl boyunca görmediği kız şimdi daha da güzelleşmişti.
Ayaz hafifçe Eda'nın başını kaldırdı. Koltuğa oturdu. Eda'nın başını dizlerine koydu. Bir yandan saçıyla oynayıp yüzünü okşuyor, diğer yandan da uyanıkken söyleyemediklerini ona uykudayken anlatıp içini döküyordu.
Saat sabahın 5'i Eda uykusunu iyice almıştı. Gözlerini yavaş yavaş araladı. Hala uykuda olduğunu sanarak gözlerini birkaç defa kırpıştırdı. En sonunda da kendini çimdikledi. Acımıştı. Gerçekti. Ayaz'ın dizlerinde uyumuştu tüm gece.
Eda Ayaz'ı uyandıramadı. Sadece dizlerinden başını kaldırdı, yanına oturdu ve başını omuzuna yasladı. O hala aynıydı. Onca yıla rağmen hiç değişmemişti. Eda'nın aklına seneler öncesinde birbirlerine aldıkları kolyeler gelmişti. Kendisi takmıyordu, ama saklıyordu. Elini yavaşça Ayaz'ın boynuna götürdü. Bir kolye vardı. Ama acaba o kolye miydi? Yavaşça kolyenin ucunu çekti. O kolyeydi. Atmamıştı. Hatta belki de hiçbir zaman çıkarmamıştı.
Eda şu an ne hissettiğini, ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. Belki o da özlemiştim Ayaz'ı. Ama o zamanlar öyle gerekmişti. Mecbur kalmıştı. Ayaz'ın bir suçu yoktu. Ama onun için böyle bir şeye kalkışmıştı Eda da. Belki Ayaz o durumda olsa o da Eda için aynısını yapacaktı. Ama artık durumlar çok faklılaştı. Burak vardı mesela.
Eda biraz sesli düşünmüş olacaktı ki Ayaz uyandı. Rahattı. Ama Eda öyle değildi. Hatta yavaştan gözyaşları da akıyordu. Ayaz önce Eda'nın gözyaşlarını sildi. Sonra onu sakinleştirmeye çalıştı.
Ayaz:Hiç yakışıyor mu sana ağlamak şimdi?
Eda:Herşey benim yüzümden oldu!
Ayaz:Bence bunları bir kenara atalım şu an.
Eda:Bu kolyeyi o zamandan beri hiç çıkarmadın değil mi!
Ayaz:Hayır. Ama istersen şimdi çıkarıp sana geri verebilirim.
Eda:Hayır. Sana çok yakışıyor o. Hiçbir zaman çıkarma.
Ayaz:Neden ağlıyorsun? Benim yanımda olduğun sürece ağlamak yok. Yasak.
Eda:Tamam patron!
Ayaz:Sen de aynısın. Sadece daha güzel.
Eda:Sen gitmeyecek miydin?
Ayaz:Gidemedim. Sen iyi uyudun mu?
Eda:Ayaz şu an ne kadar doğru ne kadar mantıklı bilmiyorum. Özellikle şu an hiçbir şey düşünemiyorum.
Ayaz:Mantığı at bir kenara, onunla hiçbir yere varılmıyor. İster misin ben düşüneyim bizim yerimize?
Yağmur mu? İçeride mi? Neler oluyordu? Rüya sona ermişti veya kabus. Ne olduğu belli olamayan şu şey. Eda annesinin bir bardak suyu ile uyanmak zorunda kalmıştı. Başı zonkluyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Geçmemiş İzleri
ChickLitAyaz:Selam bebek Eda:Bırak beni! Sen ne arıyorsun burada? Ayaz:Bırakmak mı? Birdaha asla! Eda:Neden buradasın, ne istiyorsun? Burak:Üstündekiler çok iyi bu arada. Eda:Ayaz! Ayaz:Söyle gülüm, söyle bir zamanlar uğruna öldüğüm! Eda:Gidebilir miy...