altı|sarmaşık kollar ve bozuk kalp

646 85 31
                                    

SLUGHORN, PARLAK GÖZLERİNİ BİR
avcı edasıyla sınıfta dolaştırıyor ve her zamanki gibi öğrencilerin ona attığı bıkkınlıkla karışmış alaylı bakışları fark etmiyor yahut etmiyormuş gibi yapıyordu. Regulus'un da iksir profesöründen pek haz ettiği söylenemezdi. Lakin koleksiyonunun en gözde parçası olarak "mış gibi" yapması gerekiyordu. Bu yüzden Slughorn'un sıklıkla ona kaydırdığı bakışlarına ince bir tebessümle cevap veriyor adam memnun bir ifadeyle yüzünü başka tarafa çevirene kadar bakışlarını kaçırmıyordu. "Amortentia." dedi Slughorn, oldukça profesyonel ve zorlukla seçilen muzip bir tonda. "Ne olduğunu bilen var mı?"

Gryffindor ve Slytherin'den birkaç el kalktığında Slughorn, direkt olarak sarı saçlı bir kıza baktı. "Evet Bayan Burnell."

"Amortentia, var olan en güçlü aşk iksiridir." dedi Burnell, dosdoğru profesöre bakarak. Birkaç kişi kıkırdadı. "Sedef parlaklığı ile ayırt edilir ve her insan için farklı kokar."

Slughorn yüzünde tatmin olmuş bir gülümsemeyle kazanın başına geçti. "Gryffindor'a on puan." sarışın gülümseyerek oturduğunda birkaç Slytherin homurdandı.

"Gücüne rağmen Amortentia gerçek aşkı yaratmaz." Masaların arasında geziniyordu. "Aşkı üretmek veya taklit etmek imkansızdır. İksir etkisi altındaki kişi, onu yöneten kişiye saplantılı olacaktır."

"Birilerini kendime aşık etmek için kokuşmuş bir iksire ihtiyacım yok." dedi Barty fısıltıyla yanından. Regulus ona doğru döndü. Yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. "Evet iksir etkisinde dahi olsa kimse sana aşık olmazdı."

Barty ona dil çıkarıp önüne döndü.

Slughorn, Regulus'un kazanından yükselen spiral buharlara beğeniyle bakıp çocuğa döndü. "Harika bir iş Bay Black." Birkaç kişinin bakışları onlara dönmüştü. Çünkü Asil Prens Regulus Black Amortentia'dan hangi kokuları alıyordu? "Bize iksirin ne koktuğunu söyleyebilir misiniz?" dedi Slughorn. "Test etmek amaçlı."

Regulus test amaçlı olmadığını bilmesine rağmen omuz silkti. "Yeni cilalanmış süpürge, taze biçilmiş çimen ve-" duraksadı. Koku oldukça tanıdık gelmesine rağmen bir türlü çıkaramıyordu. Sessizliği üzerindeki bakış sayısını arttırırken hızlıca ekledi. "Çiçeğimsi bir şey."

Profesör onaylayarak başını salladı. Regulus dalgınlıkla adamın çoktan uzaklaştığı noktaya bakarken göz ucuyla yan masasındaki sarışın kızın cübbesinin kalın kumaşını burnuna götürdüğünü fark edebilmişti. Bakışlarını ince bir alayla ona çevirdiğinde, kızın yüzü kızardı ve anında kumaşı elinden bırakıp ay taşları hakkında ödev veren Slughorn'u dinlemeye koyuldu. Regulus biraz paranoyayla kızı izlemeye devam etti. Laila Burnell, Slughorn'un koleksiyonuna girebilecek kadar köklü bir aileye sahip olmasa da gözdelerinden biriydi. Aşırı mükemmeliyetçi tavırlarıyla sinir bozucu bir Gryffindor'du. Dikkat çekici bir yüzü vardı. Dolayısıyla da yatakhanede döndürülen kız muhabbetlerinde sıklıkla adı geçerdi. Ve Regulus'un kafasındaki takipçi profiline hiç mi hiç uymuyordu. Yine de denemeye değer olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden dersi bitiren çan sesiyle beraber toparlanmaya başlayan kızın yanına yaklaştı. "Burnell." Biraz fazla sert çıkan sesiyle dilini ısırdı.

Kızı korkutursa nasıl cevap alabilirdi ki!

"Evet?" dedi kız, gizlemeye çalıştığı bir heyecanla. Regulus neredeyse onun bu başarısız sakinliğine göz devirecekti. Kızı köşeye sıkıştırmak için yeterince düşünmediğinden aklına gelen ilk şeyi söyledi. "Belides'in kendini dönüştürdüğü çiçek neydi?" Laila anlamayarak kaşlarını çattı. "Bilmiyorum... Gül?" Regulus ona o kadar dikkatle bakıyordu ki kızın gerçekten bilmediğine ikna oldu. "Papatya." dedi sırtını dönmeye yeltenirken. Hâlâ hiçbir şey anlamayan kız, uzaklaşmasın diye kolunu kavradı ama oğlanın ters bakışlarını görünce anında çekti. "Ben-" diye söze başladı ancak Regulus aradığının onda olmadığını bulmuştu. Dolayısıyla da bu muhabbeti sürdürmeye niyetli değildi. "Gitmem gerek." dedi ve kızı hayal kırıklığına uğramış bir halde ardında bıraktı.

▪▪▪

"Havalar soğuyor." dedi Regulus üzerindeki kışlık cübbeye sarılarak. Gözleri hemen yanındaki Lotus'un üzerindeydi. Solmayan bahçe çiçeklerinden beri ona olan ilgisi önemli ölçüde artmıştı. Yine de soramıyordu işte. Kararlı bir nefes alıyor, ağzı aralanıyor lakin doğru kelimeler ısrarla içeride kalıyordu. Sen miydin Lotus? Bana çiçekleri sen mi yolluyorsun?

Kız ilgilenmiş görünmedi, Ne Regulus'un iç çatışmasını, ne saçlarını uçuşturan rüzgarın soğukluğunu, ne de oğlanın ona gösterdiği ilgiyi fark etmiş görünüyordu. Üzerinde tülden, incecik elbiseyle oturuyor sanki orada çok önemli bir olay oluyormuş gibi bakışlarını bir an bile ayırmadan rüzgarın hareketlendirdiği göl yüzeyini izliyordu.

Regulus onun bu kayıtsızlığına öfkelenerek yüzünü yan döndürdü. "Sana da tuhafmışsın gibi geliyor mu?"

"Herkes biraz tuhaftır." dedi Lotus. Regulus'un kışkırtmasını bile görmezden gelerek. Onunla konuşmak istemiyor gibi davranıyordu. Hayır direkt olarak onunla konuşmak istemiyordu. "Ne zaman söyleyecektin?" dedi birden.

Regulus kafa karışıklığıyla ona baktı. "Neyi?"

Lotus çenesinin ucuyla parmaklarının arasında duran sol kolunu gösterdi. "Çizginin karanlık tarafına geçeceğini?"

Elini aniden kolundan çekti. "Hep biliyordun." Önceden tartışmayla sonuçlanan sınır metaforu bir kez daha yüzünün asılmasına neden olmuştu.

"Bu kadar erken olacağını düşünmemiştim." Gözlerini kaçırdı. "Olduğunda bana söyleyeceğini umuyordum."

Regulus ellerini kızın omuzlarına koydu. Böylece onun yüzüne bakmasını sağlamıştı. "Lotus." Dizleri üstünde kayarak kıza yaklaştı. "Bunun benim için ne kadar önemli olduğunu anlaman gerekiyor." Lotus çoktan bulutlanmış gözleriyle suratına bakıyordu. "Kalpsizliğin mi?" Yeşil gözleri ıslanınca başını eğdi. "Onlar gibi olacaksın." Sesi titriyordu. Bu yüzden Regulus, onlar gibi olmakta bir sakınca görmediğini söylemedi. "Kalpsiz miyim ben?" dedi biraz alayla. Lakin bu Lotus'u neşelendirmek yerine öfkelendirdi. "Oldun!" Regulus kızın sıkılı yumruklarından birini nazikçe açtı ve sol göğsüne götürdü. Lotus bulanık bir ifadeyle onu izliyordu. "Oldum mu?" dedi göğsündeki eli iyice bastırırken. "Kalbin bozuk senin." dedi kız hâlâ öfkeyle, yine de sesinde gülümseme vardı. "Bozuk mu?" yüzünde keyifli bir ifade oluştu. "Bozuk." dedi Lotus inatla ama o da bir gülümsemeyi zorlukla bastırıyordu. "Bak, atıyor ama canlı değil."

"Tüh." dedi yapma bir tasayla. "Nasıl geçer?"
Lotus dudaklarını birbirine bastırdı. "Geçmez."

"Hiç mi geçmez?"
"Geçer belki."
"Nasıl?"

Lotus birkaç saniye onun yüzüne baktıktan sonra kollarını ona doladı. Sıkıca sarınmış, başını da sol tarafına yaslamıştı.

Regulus "Geçti mi?" dedi sarılmanın şokunu atlatarak. Elleri iki yanda öylece duruyordu. Üstelik burnuna dolan çiçeğimsi koku koşarak uzaklaşma isteğini tetiklemişti.

Kız hızla geri çekildi, utanmış görünüyordu. Yine de başını dikleştirdi. "Bilmem, geçti mi?"

Regulus elini çoktan ritmini değiştirmiş kalbine götürdü. Lotus merakla ona bakarken göz kırptı. "Geçti."

▪▪▪

tuhafmışsın: Burayı Regulus "weirdo" kelimesini kullanmış gibi düşünerek yazdım. Kullanıma göre farklılık gösterse de genelde "tuhaf ucube" anlamı veriyor. Lotus ise "herkes biraz tuhaftır" derken herkesin bir parça "eksantirik" olabileceğini kastediyor.

Harry Potter kurgusu yazıp da amortentia'dan bahsetmeyeni fandomdan saymıyorlarmış. Ben de "-Kilişe mi? -Severiz" mantığıyla ekleyiverdim. Nasıl, dejavu oldunuz mu?

koparılmış çiçekler ne kadar yaşar | r.a.b Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin