Biliyorum Bu Yara Hiç Kapanmayacak

15 4 0
                                    

Telefonlarıma cevap vermeyeceksin…Cevap versen bile, öyle yorgun öyle 
isteksiz çıkacak ki sesin, bir küfür gibi… 

Sevmeyeceksin beni…Biliyorum bu şehri bana dar edeceksin… 
Çünkü anladın; sevgimden tanıdın beni.O yanık, o hasta bakışımdan…Uçuruma 
atlar gibi sevdalanışımdan… 
Sevmek deyince, hemen ardından, ölüm, dememden anladın… 
Anladın ve kardeşini bir kabustan uyandırır gibi çırılçıplak gerçeğe 
uyandırdın beni; uyandırdın ve kaçtın… 
Çünkü sen de benim gibiydin; sen de benim gibi seni sevmeyeni sevdin hep.Sana 
acı çektireni…Seni aramayanı, telefonlarına çıkmayanı, çıkınca seninle bir küfür 
gibi konuşanı sevdin…Sen de benim gibi seni incitip üzeni sevdin hep. 
Bakışından hissettim bunu, kokundan, dokunuşundan… 
Beni sevmeyecektin biliyorum ama…Ama, öyle susamıştımki kendim gibi birini 
sevmeye…Öylesine muhtaçtımki gercekten incitilmeye, gercekten acı 
çekmeye, kendim gibi birini özlemeye öylesine muhtaçtım ki, seni tanır tanımaz 
çözüldüm… 
Sana da olmuştur…Öylesine susamışsındır ki sevilmeye, kendin gibi birini 
bulunca tutamaz kendini, herşeyi, belkide söylenmiycek her şeyi o an, garip bir 
telaşla söylersin… 
Hatta söylerken anlarsın, söylememen gereken şeyleri söylediğini 
hissedersin, battığını, giderek çıkmaza girdiğini…Ama yine de engelleyemezsin 
kendini tutamazsın. 
Aleyhinde olabilecek herşeyi söylersin…Üstelik bunu anladıkca daha da 
batırmak istersin kendini…Biraz daha zor duruma düşürmek… 
Daha da kaybetmek, daha da dibe batmak istersin…Sanki bile isteye kendi 
mutlulugunu kendi elinle bozmak istersin…Kendinden gizli bir öç alır gibi. 
Sanki hiç mutlu olmak istemiyormuş gibi…Sanki hiç sevilmek istemiyormuş 
gibi… 
Bir tür gurur muydu bu? 
Birgün nasılsa ve hiç olmadık bir anda alınıp kopartılmadan, kendi 
ellerimizle onu yok etmek, bizim gibilerin mutluluğuna tahammül edemeyen bu 
hayatta, bu hayatın zorba kurallarına bir tür başkaldırmak mıydı? 
Bir şizofren çocuk tanımıştım bir gün.Tam karşımda 
oturuyordu.gencecik, yakışıklı bir çocuktu.Şizofren olduğunu 
biliyordu.Biliyordu iyileşemiyeceğini…İki de bir, önce kolunu uzatıp, sonra 
avucunu açıyor; Mutluluk avuçlarımdaydı, yakalamıştım ama kaçtı 
diyor, kaçtı, derken avuçlarını boşluğa kapatıyordu… 
Hiç unutmuyorum, bu hareketi defalarca yapmıştı… 
Yine hiç unutmuyorum; burjuvalara özenen bir ailede büyüdüm ben.Görgü kitabı 
masanın üstünde dururdu hep. 
Annem o kitabı defalarca ezberletirdi bize.Yemeğe nasıl oturulacak..çorba 
nasıl içilir? Kaşık nerede, çatal nerede durmalı…Balık nasıl yenir? Peçete nasıl 
katlanır…Sinemada nasıl oturulur… 
Ben de eskiden senin gibi saftım.İnanırdım bu dünyada bile şölenler 
olacağına…Bu dünyada anne, baba, kardeşler, bir sofrada lekesiz bir mutluluk 
yaşayabilirler diye inanırdım…O kasvetli görgü kuralları kitabına rağmen 
inanırdım… 
Önce dilediğim gibi başlardı herşey.Herkes bir arada, sonsuz mutlu gibi…Sonra 
birden hiç beklenmedik bişey olur, biri ağlayarak odaya kaçardı…İçerden, arka 
odadan, ağlamaklı, sonsuz küskün sesler gelirdi; bıktım artık, bıktım, usandım 
hepinizden, gideceğim buralardan, yetti artık! … 
Ben de senin gibi saftım o zamanlar…Gidilecek neresi var dı ki derdim…İşte 
hep birlikteyiz…Alemi var mı bu mutluluğu bozmanın? … 
Sonraları çok sonraları anladım.Meğer biz, bizim aile, herkes, tesadüfen bir 
araya gelmişiz tesadüften de öte…Biz…bizim aile, herkes, aslında hiç 
istemeden, nedeni bilinmeyen bir zorunluluk sonucu bir araya gelmişiz… 
Aslında biz bir araya gelmemek için yaratılmışız. 
Hayatın en büyük yanlışıymış bizim bir arada olmamız! … 
Evet cok geç anladım… 
Bıraktım lekesiz mutlulukları; ben kavgasız, üzüntüsüz bir pazar sofrası 
özlerken, aslında herkes…annem, babam, kardeşim o evden uzaklara, hiç dönmemek 
üzere çok uzaklara gitmek istiyormuş… 
Dünyanın en mutsuz otogarı…Dünyanın en imkansız istasyonuydu bizim 
evimiz…Yıllarca uzaklara, cok uzaklara gitmek isteyip, bir türlü gidemeyenlerin 
sonsuz bekleme durağıydı bizim evimiz… 
İşte bu yüzden sevmek benim için bir tutsaklıktı, tuzaktı böylesi sevip 
bağlanmak.Uzaklara cok uzaklara gitmek isteyenleri engellemekti. 
Sevgi yüzünden bizim ailedeki hiç kimse istediği yere 
gidemiyordu…Birbirimize duyduğumuz sevgi, aynı zamanda bizi birbirimize düşman 
ediyordu… 
Hem biz, bizim aile…Güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak yağmurlar 
gibiydik… 
Bu yüzden hep hırçın, hüzünlü, kırgındık… 
Bu yüzdendi, her şeyi, çok iyi gidiyor sanırken, içimizde yükselmesine bir türlü 
engel olamadığımız o felaket duygusu… 
Anlamıştım senin ailen de böyleydi… 
Üstelik öyle severlerdi ki sizi, birgün hiç olmadık bir anda, aslında 
istenmeyen çocuklar olduğunuzu söylerlerdi size! … 
Sana ya da kardeşine…Tesadüfen dünyaya geldiğinizi…Beklenmedik bir misafir 
olduğunuzu! …Aksi gibi, istikbaliniz için hiçbir şeyi esirgemediklerini 
söyledikten sonra söylerlerdi böyle sıradan şeyleri! … 
Sizin için…Senin için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadıklarını söyledikten 
sonra… 
Senin de ailen benimki gibiydi…Güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak 
yağmurlar gibiydi…Bu yüzden sen de benim gibi böyle hırçın, hüzünlü, kırgınsın 
her şeye… 
Yıllar önce tanıdığım o şizofren çocuk gibi; tam mutluluğu yakalamışken 
kaybetmiş gibisin hep… 
Ben beni istediğim gibi sevmemiş olan annemin hayaletini arıyorum imkansız 
kadınlarda… 
Sen, seni istediğin gibi sevmemiş olan babanın hayaletini arıyorsun imkansız 
erkeklerde… 
Biliyorum ne ben o kadını bulacağım ne de sen o erkeği bulacaksın… 
Ve ne acı ki, hep bizi sevmemiş olanları seveceğiz ikimizde…Ne acıki, hep bizi 
incitip üzenlere bağlanacağız…Telefonlarımıza çıkmayanlara… Çıksa bile küfür 
gibi konuşanlara sevdalanacağız… 
Bizden bir çift güzel laf esirgeyenleri özleyecegiz… 
Ölesiye, amansız seveceğiz onları… 
Biliyorum, bu yüzden odan böyle…Güncelerin ortalık yerde…Kitapların 
orada, burada…Anıların saçılmış ortalık yere…Her şeyin darmadağın… 
Biliyorum bu yüzden düzenden, adı düzen olan her şeyden nefret ediyorsun…Sen 
de benim gibi; toparlayıp da ne yapacağım, düzenli olunca ne olacak; sonunda bir 
gün biri gelip her şeyi, biriktirdiğim, düzenlediğim, üzerine özenle titrediğim 
her şeyi daha önce hep olduğu gibi hiç beklemediğim bir anda savurup, bozup 
gitmeyecek mi, diye düşünüyorsun… 
Biliyorum, sen benim için hiç bir zaman ulaşamayacağım annemin 
hayaletisin…Ailemdeki insanlar gibisin çok duygusal çok güçlü, çok yaralı… 
Onlar da senin gibi seninkiler gibiydi…Aklı başında, mazbut insan rolünü 
oynamaktan ve ertelenmiş düşleri yüzünden yorgun düşmüş, yarı çılgınlardı…Hepsi 
yanlış evde ve yanlış bir yerde yaşadıklarını söylerlerdi…Düşleri çok 
garipti…En kısa yolculuk bile onları yorduğu halde; okyanusları aşmayı ve başka 
kıtalara gitmeyi düşlerlerdi… 
Yine aradım seni, yoksun…bulsam, benimle küfür gibi konuşacaksın… 
Bir kere çözüldüm sana…Bir kere sana senin gibi olduğumu hissettirdim… 
Oysa baştan beri biliyordum; sen.seni sevmeyenleri seversin.Tıpkı benim 
gibi… 
Ama öyle özledim ki benim gibi birini sevmeyi…Öyle özledimki kendim gibi 
biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi… 
Yine aradım seni yoksun…Beni de birileri arıyor…Beni de kendi gibi birini 
sevmeyi özleyenler arıyor…Kendi gibi biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi 
özleyen birileri arıyor. 
Hiç cevap vermiyorum…BEN SENİ İSTİYORUM, SENİ ARIYORUM… 
Kayıtsızlığınla beni yok ediyorsun, geride sen kalıyorsun.Ama seni de biri 
yok ediyor… 
Aslında bu oyunda herkes birbirini yok ediyor… 
Ben birilerini, o birileri başkalarını.Sen beni…Seni bir başkası… 
Hem çok iyi biliyorum; beni sevsen bile hiç kapanmayacak bu yaram…Seni biri 
sevse de hiç kapanmayacak bu yaran… 
Hiç kapanmayacak! …Avuçların hep boşluğa kapanacak.Tıpkı o şizofren genç 
gibi…

Şiir kokulu toprak...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin