2.7

122 26 0
                                    

Luhan, bol karantina giysisini giymiş ve morga girmişti. Annesi ve kardeşi ondan önce teker teker içeri alınmıştı.

Luhan babasının cesedine bakıyordu. Ne düşüneceğini bilmiyordu, ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu. Babasının teni eskisinden daha beyazdı şimdi.

"Baba..." dedi Luhan ağlayarak. Sadece bir dakikası vardı. Uzanıp babasının elini tuttu ve sıktı. Eldivenlerin altından zar zor hissediyordu onu. "Seni seviyorum baba, bunu sana çok söyledim ama son kez söyleyemeden.. Sen... İnanamıyorum" dedi Luhan. Burnunu çekti ve gözyaşlarının akmasına izin verdi.

Sehun'un yazdığı mesajı okumuştu, gerçekten Sehun'a sahip olduğu için çok şanslı olduğunu hissetmişti o anda. Onu düşünmek birazcık acısını azaltıyordu ve Luhan bu yüzden babasına ihanet ediyor gibi hissediyordu.

"Bir dakika doldu!" dedi doktor. "Tamam geliyorum." dedi Luhan ve kapı arkasından kapandı. "Şu salak yüzünden sana doğru düzgün bile bakamıyorum baba. Gitmek zorundayım... Hoşçakal." dedi.

Luhan arkasını döndüğünde hiç beklemediği bir şey gerçekleşti.

Ansızın bileği sertçe tutuldu. Luhan olduğu yerde kaskatı kesildi, biri bileğini tutuyordu ve o odada sadece o vardı. Ve de arkasındaki babası.

Yavaşça, yüreği ağzında atarak arkasına döndü.

İşte, orada, babası artık kahverengi yerine vahşi bir kırmızı olan gözleri ile oğluna bakıyordu.

Sonra ise morgtaki dolaplartan tek tek sesler gelmeye başladı.

The Wee Small Hours // HunHan textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin