B12🍾

3.8K 351 316
                                    

Çok şerefsiz:

Arka bahçeye gel

yani

gelir misin?

Lütfen

Hoseok telefonuna gelen mesajlara saçma saçma bakarken, yanında oturan Jimin telefonu almış ve Taeyle birlikte mesajları okumuştu. Hoseok kollarını bağlayarak oturduğu sandalyeye iyice yerleştiğinde Taehyung kaşlarını çattı.

"Gitmeyecek misin?"

"Hayır, neden gideyim?"

Taehyung "Çünkü çağırdı?" diyerek tek kaşını kaldırdı.

"Bencede gitmelisin hyung, belli ki kendisini affettirmek istiyor."

"Ben affetmek istemiyorum belki? Sordu mu bana affetmek isteyip istemediğimi? Sormadı."

"Ne saçmalıyorsun Hoseok? Çocuk sana beni engelle dediğinde engellemeyip şans veriyorum diye umutlandıran sensin?"

Hoseok Taehyungun söylenmesiyle oturduğu sandalyeye biraz daha sindi. "Ama Tae, o da kendini bana göstermeye pek meraklı değil gibi, onun hakkında doğru dürüst hiçbir şey bilmiyorum bile, kendiside bir şey demiyor. Ayrıca içip içip yazıyor sürekli. İçmesine elbette karışamam ama mesele o değil, anlıyorsun değil mi?"

"Tamam haklısın."

"Hey, bu gitmeyeceğin anlamına mı geliyor?" Jimin kaşlarını kaldırarak sorduğunda, Hoseok omuz silkti. Bir yandan gitmek istiyordu ama bir yandan istemiyordu.

"Bence gitmelisin hyung, yani belki kendisi gelecek... Tamam bu söylediğime ben bile inanmadım ama, her neyse git işte."

Çok şerefsiz:

Hoseok

gelmeyecek misin?

Yani

gelmek zorunda değilsin tabi ki

ama gelmeni isterim

öğle tenefüsünün bitmesine az kaldı

zil çalana kadar

gelmeni bekleyeceğim

yinede kendini zorunlu hissetme

seni seviyorum|

Yoongi arka bahçede duvara yaslanmış son mesajı atıp atmamak arasında kalmıştı. Daha sonra yüzyüze söylemenin daha iyi olacağını düşünerek sildi.

Hoseok telefonuna tekrar baktığında gelen mesajlarla omuzlarını düşürdü. Bir insanı üzmek isteyeceği son şey bile değildi. Bu yüzden yavaşça masadan ayaklanıp arka bahçeye yürüdü.

Ayak sesleri duyan Yoongi kafasına kapşonunu geçirerek bahçedeki büyük ağacın arkasına saklandı. Yıllardır sıra arkadaşıydı ve çekingenliğinden tek kelime bile edememişlerdi. Bazen kendine kızıyordu ne vardı sanki konuşabilseydi.

Hoseok bahçeye geldiğinde etrafına bakındı. Etraf bomboştu hiçkimse yada hiçbir şey yoktu. Omuzlarını düşürüp gideceği sırada telefonuna mesaj geldi.

Çok şerefsiz:

Teşekkür ederim

geldiğin için

şimdi arkanı dönme

tamam mı

sana bir şey vereceğim

Hoseok okuduğu mesajlarla kalbinin hızlı hızlı atmasına engel olamadı. Neden heyecanlandığını anlayamıyordu. İlk kez temasa geçecekleri için mi, yoksa ilk kez Hoseokunda farkında olacağı şekilde bir arada bulunacakları için mi?

Şuan kendisi onu göremiyordu fakat o Hoseoku görebiliyordu. Bu yüzden mesaj atmak yerine kafasını sallayarak olduğu yerde durdu. Arkadan yaklaşan adım seslerini duyduğunda kalbi ağzında atmaya başladı. Derince yutkunduğunda arkasında bir bedenin varlığını hissetti. Elleri hafif hafif titrerken saklamak adına yumruk yaptı.

Boynunda bir soğukluk hissettiğinde kafasını yavaşça aşağı eğerek ne olduğuna baktı. Ucunda ay işlemesi olan gümüş bir koyleyi takmıştı boynuna. Ne anlama geldiğini anlamasada çok güzel bir kolyeydi. Bu yüzden yüzündeki gülümsemeye engel olamadı.

Yoongi ise Hoseokun yüzünü göremesede belirginleşen elmacık kemiklerinden güldüğünü anlayarak kendiside güldü. Hoseokun gülümsemesinin nedeninin kendisi olduğunu bilmek Yoongiyi çok mutlu ediyordu. 'Keşke' dedi içinden 'Keşke bütün gülümsemelerinin sebebi ben olabilsem.' Daha fazla dayanamayarak kollarını kendisinden azıcık uzun fakat zayıf olan bedene tedirginlikle sardı. Alnını omzuna kolduğunda nefesini tutmuş, yerinden çıkacak gibi atan kalbiyle Hoseokun vereceği tepkiyi bekliyordu.

Hoseok ise kendine tedirgince sarılan kollara bakarak yutkundu. Dengesizce atan kalbi ona hiç yardımcı olmuyordu. Ellerini belindeki ellere koyarak sıklaştırdı. Sonuçta arkadaşlarıylada sarılıyordu değil mi? Bundan bir zarar gelmezdi.

Bir süre bahçede öyle kaldıktan sonra Yoongi yavaşça kollarını çözdü ve koşarak bahçeden uzaklaştı. Gitmeden önce gözleri önündeki güzel boyna bir öpücük kondurmayı düşünmüştü fakat fazla kaçacağını düşündüğünden son anda tutmuştu kendini.

Erkekler tuvaletine girdiğinde elini kalbine koyarak sakinleşmeyi bekledi. Daha sonra da cebinden telefonunu çıkararak Hoseoka mesaj attı.

Çok şerefsiz:

Yanından

hiçbir şey söylemeden

ayrıldığım için üzgünüm

ama konuşsam

büyük ihtimalle saçmalardım

bu yüzden pek üzgün değilim

ah

yanında değilken bile saçmalıyorum

Hoseok

bana kafayı yediriyorsun!

Hoseok merdivenlerden çıkarken titreyen telefonuna baktı. Gördüğü mesajlarla yüzündeki gülümsemesi daha da büyüdü. Ders zili çaldığında ise mesaj yazmayı sonraya erteleyerek hızlıca sınıfına girdi. Ders matematikti ve hocasıda çok kıldı. Dersine geç kalan öğrencileri sınıfa almaz yok yazar, üstüne müdüre gönderirdi.

Sırasına oturup defterlerini çantadan çıkarırken hâlâ gülümsüyordu. Yoongide yanındaki sırasına oturup defterlerini çıkarmaya başlarken yan gözle ona baktı Hoseok. Yüzünde varla yok arası bir gülümseme görür gibi oldu fakat daha önce onu hiç gülerken görmediğinden saçmaladığını düşünerek gözlerini çekti.

Başının üstünde bir gölge hissettiğinde kafasını yukarı kaldırdı. Gelen Yugyeomdu. Hoseok Yugyeomla hiç anlaşamazdı çünkü sürekli Hoseokun açığını arardı. Yüzündeki gülümseme küçülürken kaşlarını çatarak ona baktı. Duyduğu cümleyle ise elindeki kalemin düşmesini engel olamadı.

"Söylesene Hoseok, arka bahçede, Yoongiyle sarmaş dolaş ne yapıyordunuz?"

***

Obaaa olaylar olaylar ekşınlar fekşınlar.

Sözde uzun bir şeyler yazmayacaktım falan filan.

Gangs of Seoule yb attım bilmeyenleride bekleriz hehe.

Yazım ve noktalama yanlışlarım varsa kusura bakmayın.

Ben Ovi.

Güzel günleriniz olsun.♡

The Catcher In The Hope ⚜ SopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin