Yarıyıl tatilimi, aile görüşmelerinin şaşırtıcı olaylarıyla, kan, ter ve gözyaşıyla bitirmiştim Allah'ın hayırlısıyla.
Küçük kuzenimin kene gibi ansızın bacağıma yapışmasıyla ve kurtulmak için bacağımı kesmeye teşebbüs ettiğim garip bir gün sonunda yine yatağıma kavuşmuştum.
Kavuştum kavuşmasına da... Saat 2'ye gelmesine rağmen uykum yok...
Yarim yamalak kafamda Bade kuralları 4372' yi hatırlamaya çalıştım. "Bade kuralları 4372, eğer saat 1'i geçiyorsa Emre' yi delirtene kadar mesaj at"
Bunları derken gözlerimi görev başında Sherlock gibi kıstım. Parmak ucunda telefonumu almaya yeltendim. Ama daha birinci adımımı atamadan ayağım, temizlik reklamlarına konu olacak yüzlerce pis giysi yığınına takıldı.
Düşmekten son anda kurtuldum. Bir anda o an zaten az olan enerjim iyice düştü ve saçma bir yürüyüşle çalışma masamdan telefonumu alıp kendimi yatağa attım. "Çakma Sherlock" diyip buna Dünyanın en komik şeyiymiş gibi kahkahalarla güldüm.
Son anda sulanıp akmak üzere olan beynimi toparladım ve telefonumu açtım. Telefon bana gözü kör eden ışığıyla saldırdı. Ölüm kalım aniydi şifremi girmek... Şifremi hemen girip ışığı en aza indirdim.
Emre' yi deli etme time baby 😈
Bizim kızların dedikodu grubundaki mesajlara baktım ilk. Ben genellikle Emre ile takıldığımdan dolayı dedikodu yapamıyorum ama dinlemeyi çok severim.
Yine Çağla'nın dedikodusunu yapıyorlardı. Hemen '😂' emojisi koyup sinsi bir yüz ifadesiyle görevime geri döndüm.
BADE: EMREEE uyan ulan tipini Sandy'e benzettiğimin çocuğu! (01:48)
BADE: HADE UYANSANA BE (01:48)
BADE: Delirtme beni Emre bak geliyor beddua (01:49)
BADE: Tamam! Sen istedin 😈 (01:50)
BADE: Birisi sen uyurken testere sesi açıp kulağına dayar da sol ciğerin yanar inşallah, cips yerken cipsli diye parmağını yalayacakken yanlışlıkla diğer parmağını yalarsın inşallah, kalemliğinden istediğin kalemi çekecekken eline başka bir kalem gelir de hayatından 10 saniye kaybedersin inşallah, misafirliğe gidince çorabının delik olduğunu farkedersin de o gözükmesin diye kıvrıla kıvrıla yürümek zorunda kalırsın inşallah, Emreciğim (1:52)
Yazmayı bitirince hepsini tek solukta demişim gibi nefes nefese kaldım ve onun cevabini bekledim. Normalde daha fazla yazardım da... Şimdilik bu kadar yeter...
3 dakika falan sonra cevap geldi
EMRE: Badeciğim, evinize göktaşı düşmemiş, yoksa buradan bakınca belli olurdu. Saç yiyen unicornlar görünürde yok, evinizi taramalı tüfekli adamlar bassa 2. saniyede duyar yanında biterdim... Ne oldu yine?
Mesajı okur okumaz cama koştum ve karşı binaya, Emrelerin penceresine baktım.
İşte orada
Dağılmış saçlar, uykusuz ve sinirli bir yüz, mavi kareli pijamalarıyla yılların Emre'si!
Hemen ona el salladım. O da el sallamak için elini kaldırdı. Sonra elinin rotasını değiştirerek ağzına götürdü ve ağzını gere gere esnedi.
Yazık ya Emrem'e 😅
Sonra başını telefonuna döndürüp bir şeyler yazdı. Bekle... yazmıyordu.... Kafamı kaldırdığımda karşıdan gelen ışık neredeyse beni kör edecekti. Acaba ' I'm legend ' filmindeki gibi ışık görünce tavşan gibi hızlı kosan zombiler gelir mi diye düşündüm.
Emre'ye noluyo der gibi başımı salladım. Telefonumu gösterdi. Aaa!? Ben zombileri düşünene kadar mesaj atmış bile!
Neredeyse kapanmak üzere olan gözlerimi zorlayarak açtım ve mesaja baktım. Resmimi mi çekmiş? Mosmor gözler, dağınık bir saç...
Sinirle ona döndüm. Niye ben bu haldeyken fotoğrafımı çekiyordu ki bu salak? Yüz ifadesini değiştirmeden bir mesaj yazdı,
EMRE: Gözlerin morarmış uykusuzluktan, artık uyu
Gözlerimi penceresine döndürdüğümde gitmişti bile...