BAŞLANGIÇ

924 62 64
                                    

Hicran Şahoğlu

Yara;

Doğduğu gün adının ağırlığı altında ezilmiş bir kadındım ben. Adımın anlamı ayrılık, önüne geçilemeyen acıydı. Urfa'da büyük bir aşiretin tek kızıydım.

Annem Sultan hanım üzerime titrerdi hep. Ağabeyim Adar ve iki yaş küçüğüm Aram arasında sıkışmış bir hayatım vardı.

Babam Ezdinşer ağa ise ayrı severdi beni. Annem ile sevdayı tadarak evlenmişlerdi. Belki de bu topraklarda en güzel hikaye onlara aitti.

Otuz senelik bir aşk, otuz senelik ayrı bir sevdaydı onlarınkisi. Hep onlara özenmiş, hep onlar gibi yuvam olsun diye dua etmiştim.

Babam diğer ağaların aksine bir kız çocuğunun okumasını destekleyenlerdendi. Onun bana olan inancını hiçbir zaman boşa çıkartmadım.

Çok çalıştım ve başardım. Ankara üniversitesi ziraat fakültesi toprak bilimi ve bitki besleme bölümünü kazandım.

Yine aynı başarı ile okulumu bitirip baba ocağına döndüğümde sanki düğünüm varmış gibi karşılanmıştım. O akşam aile dostumuz Kirmanşah aşireti de bize gelmişti. Onu görmek, yıllar sonra karşımda, en yakınımda hissetmek kalbime ağır bir yüktü.

O gece babam kaderimi değiştirecek olan kararını açıklamıştı. Misafirler gittikten sonra yıllarca gönlümün yangını olan Behram Kirmanşah ile evleneceğimi söylemişti.

Aşiretler bu kararı almış ve itiraz edebileceğimiz bir konumuz kalmamıştı ortada.

Ve onunla karşılaşmam. Öylesine kin ve nefret doluydu ki, irkilmiş ve korkmuştum. Ben yıllarca bu kara gözlerin içinde kaybolmak istemiştim ama karşılaştığım büyük bir nefretti.

Yüzüme daha yakından bakıp "hayatını cehenneme çevireceğimi bilerek atacaksın o imzayı. Bundan sonra nefes almamak ne demek sana tattıracağım".

Karşılaştığım bu tavra anlam veremezken "neden bu kadar kin dolusun, ben sana ne yaptım ki?". Koluma sertçe asılıp "ne farkın var diğerlerin söyle, senin o kahpelerden ne farkın var?". Büyük bir hayal kırıklığı ile baktım gözleri içine.

Dudaklarım bükülürken "sen benim gözümde kusurlu bir adam değil, aksine –". Söylemek istediklerim yanağıma ine tokat ile son buldu.

Hayatımda ilk kez yediğim tokadın etkisi ile yere serilmiştim. Öylesine donmuştu ki vücudum bir tepki veremeden öylece kalmıştım.

Birilerinin biçtiği kaderi kabullenmiştim. O benim ilk aşkımdı. O benim çocukluğumdan beri hayalini kurduğum tek aşktı. Başımı kaldırıp karşımdaki adama öylece baktım. Gözlerinin içindeki acıyı gördüğüm ama anlayamadım.

Gözlerim sağ ayağına takıldığı an ellerimi yumruk yapıp yerden kalktım. Gözyaşlarımı silip "sana yazık Behram Kiranşah. Bu tokadı asla unutma, ben içime bıraktığın bu acıyı asla unutmayacağım".

Ona arkamı dönüp "bu arada hüküm verildi. Sonunda ölümüm olsa dahi o düğün olacak. Çünkü ben Ezdinşer Şahoğlu'nun sözünü ezip geçemem".

Öyle bir başlamıştı ki hayat, cehennem, acı ve gözyaşı olmuştu en yakın arkadaşlarım. Ben bu cehennemi küçücük bir çocukken kabul etmişim meğer. Kabul ettiğim hayat benim son yolummuş.

***

Dilsiz değildim ben. Görüyor, duyuyor, konuşuyordum ama onun karşısında dilim lal oluyordu. Hep onu istemiştim Allah'tan. Dileğim, isteğim sadece oydu. Çok ağır bir şekilde öğretmişti bana hayırlısını dilemem gerektiğini. Öğrenmiştim ama geç kalmıştım.

Onun o kara gözlerinin hedefi olmak, aşk yerine nefret görmek sevdalı bir kalp için ölümdü zaten. Haykırdım, bu zalim toprakla. Döktüğüm gözyaşlarımla anlattım, suçum yoktur diye. Duymadı, kimse benim çığlıklarımı duymadı.

Ölüme ramak kala kara gözleri kahverengi menevişlerime değdi. Belki de ilk kez endişe duymuş, nefret yerine korku yerleştirmişti göz bebeklerine.

Vedaydı bu, bu benim ona duyduğum aşka vedaydı. Eğildi, düşürdüğü yerden kaldırmak isteyip güçlü kollarını bedenime sardı.

"bak gözlerime, konuş benimle".

Gözlerimden akan yaşlara mani olamadan öylece bakıyordum kara gözlerine. Çığlıklarımı bunca zaman duymamış olan adam, neden benim için korkuyordu?

Vücudumu bir sarsıntı aldığında göz bebekleri büyümüştü. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp "ölme Hicran, gönlüme bir yarada sen olma".

O an irkildim. Çenemin titremesine mani olamazken gözlerimi kapatıp usulca derin bir nefes aldım. Anlıma değen sıcak dudaklar içimi yakarken dudaklarımdan kaçan hıçkırığa mani olamadım.

Canım yanıyordu. Kalbim kanıyor, bedenim üşüyordu. Hakkım olmayan bir aşka tutulmuş, hakkım olmayanı acı bir şekilde yaşıyordum. Kendimi zorlayarak "b-bırak öleyim. İstemiyorum yaşamak". 

Dudakları aniden anlımdaki yerini bulduğunda "geç bulduğum sevdam, bırakmam seni. Beni bırakmana izin vermem benim güzel gelinim".

Burkulan dudaklarımla yüzüne bakıp "neden, neden ömrüme ziyan olup da gitme dersin? Daha çekeceğim ne acı kaldı ki?".

Dudaklarımın üzerinde onun sıcak dudaklarını hissettiğim an yine irkildim. Derin bir öpücük kondurmuştu. Gözlerimin içine bakıp "bırakmam Hicran, seni asla bırakmam". 

Yeni bir serüven, yeni kahramanlar ve benim yeni bir doğu deneyimim. Sizlerin isteği üzerine kaleme aldım ve uzun vade de yazacağım. Başlangıç bölümü ile yayında olan yeni hikayemiz, Haziran ayında düzenli bölümler ile paylaşılacaktır. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 17, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

HİCRAN YARASI Kusur Aşka Engel Değildir...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin