4. BÖLÜM

89 50 6
                                    

Hayat hikayem idamıma saniyeler kala yazılırken düşlerim, ayaklarımın altındaki tabure misali kayıp gitti. Yaşayamadığım çocukluğumun katili olan eller, tüm acımasızlığıyla bedenime dokunmuştu. Kimsesizliğin etrafında attığım sayısız çığlıklara herkes kulaklarını kapatırken avuçlarıma bir enkaz bıraktılar benim. Yıllarca kaldırım taşları hayalleri çalınan küçük bir kızın gözyaşlarına tanıklık etti.

Cehennemin dört mevsimindeki kuraklığa tezat binlerce çorak araziyi ıslatmak isteyen gözyaşlarım vardı benim. Çocukluğunda dizleri yara bere içinde kalan kız çocuklarının uçurtmaları hep gökyüzüne kaçarmış. Uçurtması gökyüzüne kaçan kız çocuklarının hayalleri hep yarım kalırmış. Benim hiç hayalim olmadı, Luna. Hayal kurmama bile izin vermeyen bu hayat benden çok şey götürdü. Anlıyor musun beni? Anlayamazsın. Yaşamayan kimse anlayamaz.

Söylesene Rakı Beyazı, kim ödeyecek şimdi bu vebali?
Söylesene ölüm çiçeği, neden yetim duygularımın günahına girdiler?
Söylesene toprak kokusu, gülüşlerimden bu hüznü nasıl sileceğim?
Söylesene anne, neden sevmeden beni?

Çocuk olamadığı için şanslı değildir kimi çocuklar. Sarılacak birileri olmadığı için kolları olmayan bir duvara sarılıp mezarı olmayan bir tabutta yaşarlar. En önemlisi de kendi evlerinin yetimhanelerinde büyürler.

"Koro çalışmasının ardından hızlıca çelloya başlayalım." diyen Evren Karahan ile avuç içlerim terlemeye başlamıştı. Mila ile yer değiştirdikten sonra erkeklerden biraz daha uzaklaşıp en sona geçtim. Diyafram çalışması yapıp doğru bir şekilde nefes alıp verdikten sonra parçaları söylemeye başlamıştık artık. Yüz ifademi olabildiğince ifadesiz tutup doğruca karşımdaki duvara baktım. Yaklaşık bir yarım saat bu şekilde geçmiş, sıra çello çalmaya gelmişti.

Zifiri karanlık gözlerini üstümde hissediyor, fakat asla onun olduğu tarafa bakmıyordum. Bakamıyordum. Zihnim, geçmişi bütün acımasızlığı, bütün çıplaklığı ile soyut bir şekilde  gözlerimin önüne sunarken tek yapabildiğim zamana yenik düşmemek için çabalamaktı. Annem, göğüs kafesimin orta yerinde büyük bir yangın başlatmış, ona olan inancımı yakarak da bu kor yangını harlamıştı.

"Elvin, sıra sende." diyen Karmen Hoca'nın sesiyle düşüncelerimden ayrılıp boğazımı temizleyerek yardım istercesine Mila'ya baktım. Güven verici bir şekilde bana baktıktan sonra "Hocam, önce ben çalsam olur mu?" deyince gergince nefesimi tutmaya başladım. Karmen Hoca, olumlu anlamda başını sallarken tuttuğum nefesimi usulca bırakıp sesli bir şekilde yutkundum. Mila, parmaklarını birkaç kez esnettikten sonra viyolonseli kendine göre ayarlayıp verilen notaları çalmaya başladı yavaş yavaş.

"Kendini çok kasıyorsun, rahat ol."

Evren Karahan'ın sesi kulağıma dolduğunda tırnaklarımı avuç içime batırmaya başladım. Derin derin nefes almaya çalışıyordum. Hayır, nefes alamıyordum. Aldığım nefesler, ciğerlerimi kül tablasına çeviriyor; beni ölüme bir adım daha yaklaştırıyordu.

"Elvin, hazırsan eğer sıra sende güzel kızım."

Karmen Hoca'ya baktığımda gözlerini ağır bir şekilde açıp kapattı ve naif bir tebessümü bahşetti dudaklarına. Başımı olumlu anlamda salladıktan sonra duruşumu dikleştirip topuklu ayakkabımın çıkardığı tok ses eşliğinde çellonun yanına ilerleyip sandalyeye oturdum ve gözlerimi kapatıp parmaklarımı tellerin üstünde birkaç saniye gezdirdim. Ardından notaları zihnime kazıyıp sandalyedeki pozisyonumu düzeltip usulca notaları çalmaya başladım. Tellerle raks ederken bu görsel şölenin içinde kayboluyordum âdeta.

"Konserde Elvin Hanım'ın bana eşlik etmesini istiyorum."

Evren Karahan'ın cümlesiyle gözümü hızla açıp dediklerini idrak etmeye çalıştım birkaç saniye. Gözlerim ardına kadar açılırken panik olmuş bir şekilde bakışlarımı hemen Mila'ya çevirdim. Tedirginliğim yüzümden okunurken bir korku dalgası bedenimi ele geçirmişti çoktan. 

MECZUP KALPLER MATEMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin