2. Bölüm

21 6 114
                                    

Dengesizdi. Az önce bana bir yabancının peşinden gitmenin tehlikeli olmadığını söylemişti. Derin bir nefes aldım. Ona bir süre dayanmam gerekiyordu. Onu burada bırakıp gitme fikri çok cazip gelse de Ceyda'nın yerini biliyordu o. Üstelik Ceyda resmen onların elindeyken.

"Mehir işte ben. 17 yaşındayım. Bu kadar." ona fazla bir bilgi verme niyetim yoktu. Sonuçta zorunda olduğumuz için burada yalnızız, değil mi? Tekrardan çantasına doğru yürüdü. Çantası benim tam çaprazımda olan çam ağacının arkasındaydı. Kaç göz olduğunu falan bilmesem de haki rengindeydi ve önde küçük bir bölüm vardı.

"Neyli istiyorsun?" bir an duraksadım. "Neyi neyli istiyorum." bana salakmışım gibi baktı. Ne yani nasıl anlamalıyım neyi sorduğunu. "Noodle'ı diyorum neyli istiyosun?" yani direkt böyle sormak varken..

"Tavuklu var mı?" hiçbir şey söylemedi. Eline iki paket noodle alıp geldi. Birisini tam kucağıma fırlatınca tavuklu olduğunu anladım. Bu kibar (!) davranıştan dolayı içten içe teşekkür ettim.

"Devam et." gözlerimi kısıp ona baktım. "Neden devam etmemi istiyorsun bilmen gerekenleri bildiğini düşünüyorum." şu an tek anlamadığım şey bu noodleları nasıl yiyecektik? Ben bunu düşünürken "Tamam." dedi. Ne yani ısrar falan etmeyecek miydi?

Çantasından çıkarttığı suyu cezve gibi bir şeye döktü. Amacı neydi hâlâ anlamıyordum. Bir süre etrafına baktı. Üçgen gibi bir taşı aldı. Taş orta boylardı. Ateşin yanına gitti ve taşın sivri ucunu yere batırdı. Taş ateşe çok yakındı bir an bir yerlerini yakmasından korktum. Eline bir tane daha bu boylarda taş alarak geri geldi. Cezvenin kulpunu taşın üzerine koydu. Cezvenin sapına ise başka bir taş koyarak dengede kalmasını sağladı. Bu şekilde cezve gibi olan şey dengede durdu.

Ne yaptığını şimdi anlamıştım. Suyu bu şekilde kaynatıyordu. "Sen kendini tanıtmayacak mısın?" meraklı soruma karşı yüzünde hiçbir değişiklik olmadı. İsmini zaten biliyordum fakat kendini bana nasıl tanıtacağını da merak ediyordum. "Giray. 21." bu kadar da kısa olmasını beklemiyordum. Alt dudağımı ısırıp başımı hafifçe salladım.

Sessizce ikimiz de oturuyorduk. Burada güvende olduğumdan emin değildim. Giray'a nedense hiç güvenmiyordum. Onunla aynı ortamda olmak istemiyordum. Bunlar olmasaydı şimdi büyük olasılıkla evde oturmuş zorla ders çalıştırılıyor olacaktım. Hayır bunu istemiyordum. Pişman değildim evden kaçtığım için ve asla da olmayacaktım.

Çok geçmeden su kaynamaya başlamıştı. Cezveyi ateşin üzerinden alıp taşın üzerine koydu. Cezvenin gövdesi ateşten dolayı kararmıştı. Bu suyun içilebilir olduğundan şüphe ediyordum. Kendi yiyeceğini hazırladıktan sonra yanımda geldi. Dikkatli bir şekilde benimkine de suyu döktü. En azından benim beceremeyeceğimi anlamıştı.

Otların üzerine bağdaş kurarak oturdu. "Anlat." dedi. Ona neyi anlatmam gerektiğini bilmiyordum ama anlatmamam gerekenleri biliyordum. "Neyi anlatmamı istersin?" göz ucuyla bana baktı. "Ne anlatmak istiyorsan anlat. Ne anlattığın önemli değil. Sadece sıkılıyorum."

Tamam bu kadar da açık sözlü olmasa iyi olurdu. "Anlatacak bir şeyim yok benim." ona hayatımla ilgili kendime dair hiçbir şey anlatmak istemiyordum. Derin bir nefes alıp başını sola yatırdı. "İyi, anlatma." dedi ve yiyeceğini yemeye devam etti.

Hazır makarnamı alıp içindeki suyu dikkatlice döktüm. Şaşırtıcı bir şekilde hiçbir yerimi yakmamayı başarmıştım. Paketin içindeki baharatı açmaya çalıştım. Hayır yani anlamıyorum bu paketleri neden bu kadar açılması imkanız yapıyorlar ki?

Uzun çabalar sonucunda baharat paketini açmıştım. Giray hiç buralı değildi. Makarnasına odaklanmış etrafına dikkat etmiyordu. Yavaşça paketi makarnama boşaltıp karıştırdım. Ben üfleyerek yerken Giray direkt ağzına atıyordu.

KAÇIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin