Ne ilginçtir ki insanlar bazı şeyleri hiç fark etmezler. Göz kördür, insan kalbiyle bakmalı derler. Neye bakmalı insan peki? Nereye bakmalı, ne zaman bakmalı? Bilmiyoruz ki! Hiç birimiz bunun cevabını bilmiyoruz. Zamanı nasıl kullanmalıyız peki. İnsan hisseder derler laf olsun torba dolsun işte.
Sen birini seversin, o bir başkasını,o bir başkasını. Böyledir bu, sonunda üzüleceğini bile bile herkes birbirinin hayatına girer. Hepimiz çabalar dururuz. İmkansızı kovalar dururuz ve bunu o sihirli kelimeyle noktalarız "AŞK"! Gerçekten aşk ne peki?
Sizi bilmem de bence aşk; sadece birisine duyulan sevgi değildir! Aşk sevgiyi de saygıyıda, özlemi de ,sadakati de içine alır. Birini anlamak, onun derdine çare olmaya çalışmaktır. Ona inanmaktır, güvenmektir. Aşk benzerliktir. Karakterin benzerliği,acıların benzerliğidir, zevklerin benzerliğidir ve bunlara rağmen onun kimseye benzememesidir...
Aşk da hayatda nankördür. Sen güleceğin zaman ne yapar ne eder seni üzerler. Senin çaresiz kalman senin çabalaman onlara güç verir ve bu onca umut kırıklığına rağmen aşk çok güzel bir duygudur. Bunun çaresi de zamandır. Ama zamanında çare olması zordur.
Kimi zaman bir ömür alır, kimi zaman da ömrünü senden alır...
Ne kadar zaman geçti aradan,ne onu gördüm ne de bir haber geldi. Sırra kadem bastı sanki. Neden bu kadar aklımı alıyor bilmiyorum ama merak ediyorum.
Arel de bir şey anlatmıyor ki. Görüşüyorlar mı haberleşiyorlar mı bilmiyorum! Sadece siması zihnimde yankılanıyor gibi. O çay bahçesinden çıkarken arkamızdan bakışı ve tatlı tebessümü...
Okuldan çıkıyorum. Arel'in yanına gideceğim. O bir resim kursuna gidiyor. Gerçekten çok yetenekli. Ben kendine bir sayfa aç ordan büyürsün diyorum beni dinlemiyor. Hatta bazen şakaya vurup 'kızım parayla portreler yap parayı kırarsın' diyorum. Hiç aldırış bile etmiyor. Benim öyle yeteneyim olsa varya hiç beklemezdim.
Taksiden biraz erken indim, bugün hava güzeldi. Sahil kenarından yürüyerek giderim diye düşündüm. Hafif esen rüzgar omuzlarıma çarpan hafif dalgalı saçlarımın arasından geçip gidiyordu. İnsanlar yürüyüş yapıyor, banklarda oturmuş kitap okuyor veya sevgililer birbirlerine sarılmış öylece denizi izliyorlardı.
İleride küçük bir çocuk parkı vardı. Geçen konferansa giderken önünden geçtiğimiz parktı bu. Çocuklarla pek iyi anlaşamazdım ama uzaktan gelen neşeli gülümsemeleri bana mutluluk verirdi. Ne de olsa saf içten gelen kahkaha sesiydi bunlar.
Parka doğru yol aldım. Parktan geçmeyi düşünüyordum ki birden gözüme kenarda oturan o kız çocuğu ilişti. Önce korkutmamak için yanına gitmemeyi tercih ettim. Bir süre onu seyrettim. Kardeşine simit almış onu yediriyordu. Tam bir anne edasıyla ona bakıyordu. Bir yandan da geçenlere bakıyordu.
Böyle saf bir kalbe başka nerede rastlanabilirdi ki?
Gözü bana ilişti, ona baktığımı farkettiği sırada gözlerini çekti. Mahçup olmuştu sanki. Sonra tekrar baktı bu sefer gülümsedim ona. Zoraki bir şekilde o da gülümsedi. Minik burunlu, koca gözlü elma yanaklı bir kızdı. Saçları tam çene hizasında bitiyordu bu da onu yaşından büyük gösteriyordu. Gülümsemesinin ardından ona doğru bir kaç adım attım. Garipsemiş ve ürkmüş olacak ki kardeşine sıkıca sarıldı.
Elimi uzatıp "Merhaba! Ben Aslı." dedim.
Elimi sıkmadı sadece 'Merhaba' demekle yetindi. "Yanın boş mu? Oturabilir miyim?" diye sordum. Oturduğu bankın ucuna kayarak "Evet boş, tabiki oturtabilirsiniz!" dedi kibar bir ses tonu ve gülen gözler ile. Sakince yanına iliştim. Hiç aldırış etmeden kardeşine bakmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhani Teşmil
Teen FictionBize hiçbir şey yapılmadı, yalnızca tam bir hiçliğin içine koyulduk. Çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhunu hiçlik kadar baskı altına alamazdı. Hiçlikten kurtulmak ne kadar zor olabilirdi? Kim durdurabilirdi kimin gücü yeterdi ki buna...