-müziği açarak okuyun lütfen-
***
Arabamı park ettim ve aşağı indim. Saat 7 olmasına rağmen hava kararmıştı. Parka doğru ilerlerken bir yandan da düşünüyordum. Ona karşı çok garip şeyler hissediyordum ve bu hislerim beni asla dinlemiyordu. Benden rahatsız olacağını, korkup uzaklaşacağını düşünüyordum ki böyle bir şey olma ihtimali bile beni derinden üzerdi. Yaptığım her davranışı kafamda tartarak uyguluyordum ama o biraz daha rahattı. Onun rahat olması beni azıcık da olsa rahatlatmıştı en azından.
Bugün akşam onu bir yere götürecektim. Bana yine aynı tepede olacağını söylemişti. Dün söyledikleri şeyler beni afallatmıştı. O minik bedenine yayılan ve her geçen gün onu daha da zorlayan bir hastalığın olması gerçeği kanımı dondurmuştu. O her şeyiyle mükemmel olan kızın vücudunun içinde kol gezen kötü bir hastalık olması ne de ironiydi.
Yine aynı tepenin eteğinde durduğumda kafamı yukarıya kaldırdım. Burayı çıkmak bana her seferinde ölüm gibi geliyordu. Ağır adımlarla ilerleye ilerleye tepeyi aştım ve soluklandım. Kafamı kaldırdığımda onu gördüm. Kırmızı parlak bir elbise giymişti. Saçlarını dalgalı bir şekilde özenle sağ tarafından aşağıya salmıştı. Her zamanki gibi nefes kesen bir güzelliği vardı. Yanına ilerleyeyek kollarımı bedenine sardım.
"Muhteşem olmuşsun." Sarılmamız bittiğinde gülümseyerek yüzüme baktı. "Beni nereye götüreceksin Tanrı aşkına Yoongi?"Gözlerim yerde duran kemanı bulduğunda gidip kemanı aldım ve Taerinin ellerini tutarak tepeden aşağıya inmeye başladık. Her ne kadar yavaş olmam gerektiğini söylese de onu dinlemedim. Kaybedecek zamanımız yoktu. Parkın içinde ilerlerken insanlar takım elbiseli bana ve aynı mükemmellikte olan Taeriye anlamsızca bakıyorlardı. Parka böyle gelmemiz zaten fazlasıyla saçmaydı ve şimdi daha da dikkat çekiyorduk.
Arabanın önüne geldiğimizde anahtarla arabayı açtım ve Taerinin kapısına yöneldim. Kapısını açtığımda gülümsemiş ve arabaya binmişti. Hızla şoför koltuğuna geçtim ve arabayı çalıştırdım. "Beni nereye götürdüğünü söylemeyecek misin?" Gözleriyle camdan dışarıyı süzerken arabayı sürmeye başladım. "Gittiğimizde görürsün." Yüzüme yapmacık bir sinirle bakmış ve ardından gülmeye başlamıştı. Onun gülümsemesini videoya çekip her gece yatmadan izlemek istiyordum.
Arabayı bir süre sonra sahile sürdüğümde mekanın ayarlandığını görmek beni mutlu etmişti. Taeri arabanın camından dışarıdaki mükemmel manzaraya büyülenmişçesine bakarken arabadan inip kapısını açtım ve elini tutarak kumsalda yürümeye başladım. Üst tarafı mum ışıklarıyla süslenmiş kayığın yanına geldiğimizde şaşkınca sordu. "Burası bizim için mi?" Bizim.. biz..
Kafamı salladım. Ağzı açık bir şekilde kayığa bakarken beklemekten sıkılmış bir şekilde kayığa atladım ve elimi uzattım. "Hadi gel." Tebessümle elimi tuttuğunda iki hamlede onu yanıma aldım. Oturma yerlerine oturduğunda küreklerin başına geçtim ve karanlık denizde ilerlemeye başladık. Her yeri karanlık olan denizi kayığın üzerindeki mum ışıkları aydınlatıyordu ve suyun üzerinde eşsiz bir yansıma ortaya çıkıyordu. "Beğendin mi?" Gözlerini bir an olsun etraftan çekmezken hızla kafasını salladı. "Bayıldım."
Gözleri gözlerimi bulduğunda içten bir şekilde gülümsemişti. "Neden böyle bir şey yaptın Yoongi?" Mahçup bir şekilde kafasını eğdiğinde ufak bir kahkaha çıkmıştı dudaklarımdan. "Bugün amcanın doğum günüydü ama kendisi kiliseye gitmeyi terc-" önümüzdeki masada duran üzümden bir tanesini koparıp kafama fırlattı. "Dalga geçmesene. Burası çok güzel olmuş." Gözleri yavaş yavaş dolmuştu. "Teşekkür ederim Yoongi. Beni mutlu ediyorsun." Tek elimi kürekten çekerek elini tuttum ve sıktım. "Her zaman."