Dünde Kaybolmak

21 2 1
                                    




Gözlerimi ürpertiyle açtım. Ayaklarımızın altında fareler dolanıyordu.Neyse ki ben annemin kucağındayım. Sadece bir gün bile geçmemiş olmasına rağmen sanki bebekliğimden beri bu kucaktan hiç İnmemiş gibi hissediyordum. Etrafta loş bir aydınlık vardı. Tek gözümü düşünceli şekilde kısıp duvarların etrafında gezdirdim. Hem şu ana kadar olan biteni anlamlandırmaya çalışıyor hem de  içerisinde bulunduğumuz alanı keşfetmek istiyordum. Zemin ve çevredeki izler içinde bulunduğumuz durumun vahameti hakkında birçok ipucu veriyordu aslında ama zihnim, beni ufak çıkış yollarıyla kandırıyordu.

Annem uyandığımı görünce bana sımsıkı sarıldı. Saçlarımı koklayarak okşadı. Nefesindeki korku ensemden omuzlarıma doğru yüklendi. Titremeye başladım. Oda çok soğuktu. Pek odaya da benzemiyordu ama o an aklımda öyle kalmış. Orası kadın esirlerin toplandığı sinema salonu büyüklüğünde bir depoydu.Havalandırması çalışmayan, sadece bir tane tuvalet camı gibi bir penceresi olan, içerisinde yüzlerce kadını hapsedebilen bir depo...

Aniden metal tencereyi çizen çatal ucunun iç gıcıklayan sesiyle kapı açıldı. Hamid ve Sadullah içeri girmişti. Ellerinde kocaman kazan vardı. Kadınları adeta silindir gibi çiğneyerek orta noktaya geldiler.

Hamid: Herkes beni dikkatlice dinlesin. Birazdan köşede gördüğünüz delikten bir hortum uzatacağız.

Kapının hemen yanında bir konserve kutusu büyüklüğünde delik vardı.Herhalde ondan bahsediyordu diye düşünürken eliyle de yerini gösterdi. Dilleri biraz karmaşık gelse de anlıyordum.

Hamid: Sıcak suyu şu kazana doldurun. Daha sonra sırayla banyo yapın. Alın bu da sabunlarınız.

Sadullah,sabunları kazanın içine fırlattı.

Sadullah: İyi sabunlanın yoksa fena olur. Benden söylemesi.

İkiside dışarı çıktı. Bir an aklıma babamı sormak geldi. Çünkü burada duş almak istemiyordum. İki sene önce tatile gittiğimiz otelin duşu bozuk ve bakımsız diye iğrenmiştim. Babam kahramanlık yaparak odamızı değiştirmişti. Keşke şimdi burada olsaydı. Sahi neredeydi? Yanıtını annemde aradım.

Minel: Anne, babam nerede?

Biraz sert çıkıştı.

Taçlı: Bilmiyorum Minel. Bilsem zaten burada olur muyduk?

Annemin dizleri çok ağrımış olacak ki arkasında duran karton parçasını yere koydu. Üzerine sürekli boynunda taşıdığı ve babamın ona doğum gününde hediye ettiği ipek fuları serdi.

Taçlı: Kızım biraz buraya oturur musun?

Az önceki sert çıkmanın özür dileme tonuydu bu. Hemen kabul edip benim için hazırladığı yere oturdum.

Boş boş etrafı izlemeye devam ettim. O kadar kalabalıktık ki ayağını uzatmak istiyorsan yana dönmen, dönmeden önce yanındakinden izin istemen ve onun kucağına uzatman gerekiyordu. Ben küçük olduğum için izin istememe gerek kalmamıştı. Küçüklerin yaptıkları hareketleri kimse kafasına takmıyordu. Daha çok düşündükleri şey; bu pis, rutubet kokulu, böcekler, fareler ve örümcek ağlarıyla dolu yerden nasıl kurtulacaklarıydı.

Hamid'in dediği yerden su akmaya başladı. Biririne kilitlenmiş kadınlar çözülene kadar ıslandılar. Birazcık güldüm. Kendi dillerinde birbirlerine kızıyorlardı. Yanımda oturan abla yavaşça ayağa kalktı. Önce hortumu kazana soktu. Suyun ısınmasını bekledi. Kimseye sıçramasın diye parmağıyla hortumun ucunu tıkadı ve deliğe ters şekilde soktu. Bize döndü. Önce kendini tanıttı ve sordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 30, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İFALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin