³

107 24 11
                                        


bu bölüm bu bebeğe ithafen, esataness


"G-Geonhak, ben de sana bakıyordum."

Eli ayağı birbirine girmiş halde kekeleyerek cümlesini tamamladığında büyük bir utanç duydu Dongju. Nedense Geonhak'ın onda uyandırdığı hisler sarhoş etkisi yaratıyordu. Kontrolü kaybediyor, kelimeleri birbirine giriyordu.

Bu olmasını istediği en son şeydi. Üstelik ona karşı pek doğru olmayan duygular beslerken. Ama hepsinin kökeni de burası değil miydi zaten? Yüreğini hızlandıran bu his.

Aklına biraz önce düşündüğü şeyler geldiğinde ise yanaklarının kızardığını hissetti. Buna bir son vermeliydi, hemen.

Gerekirse kalbini yerinden söküp denize atmalıydı fakat ona karşı masum arkadaş sevgilerinden öte bir şey beslememeliydi işte.

Kimse böyle bir sebepten öldürülmek istemezdi.

Kendisi yüzünden Geonhak'ın öldürülmesini ise asla.

"İyi misin Dongju? Gergin görünüyorsun."

Beyninin bir köşesinde düşünüyor halde dururken zihninde adının yankılandığını duydu ve gözlerini yanıt bekleyen büyüğüne çevirdi.

"İ-iyiyim, şurada güzel tatlılar satıyorlarmış almak ister misin?"

İyi değildi.

Onun karşısında iyi kalamıyordu.

Ama takması gereken maske öyle olmalıydı.

Bu nedenle suratına sahte bir gülümseme yerleştirerek bahsettiği yeri işaret etti.

Ardından büyüğünün kolundan çekiştirerek onu sürüklemeye başladı. Bir şekilde oyalanırlarsa gece çabucak sona erebilirdi.

"Bize şunlardan iki tane verir misiniz?"

Adamın uzattığı minik kekleri alarak cebinden çıkardığı birkaç kuruş parayı çabucak eline tutuşturdu ve yeniden Geonhak'a döndü.

Büyüğü ondaki bu acelenin nedenini anlamaya çalışır bir biçimde bakıyordu gözlerine. Telaşı yüzünden girdiği komik ifadeler komiğine gitmişti. Her zamankinden daha sevimli oluyordu böyle.

"Bana bir sürprizin mi var?"

Söylediği şey karşısında hem şaşırmış hem de donakalmıştı karamel saçlı olan. Elindeki fark etmeden daha sıkı tutmuş, dudaklarını kemirmeye başlamıştı.

"H-hayır! Nereden çıktı bu?"

Geonhak gülümsedi, derin gözlerinde minik kıvılcımlar çakıyordu.

"Sadece bir tahmin. Ne zaman bana sürpriz yapacak olsan bu şekilde davranıyorsun. Ben de öyle düşündüm."

Ardından yürümeye başladı. Söylemek istediği bir şey var gibiydi. Fakat Dongju bunu fark edemeyecek kadar stresli ve kendisiyle bir savaş halindeydi. Bu yüzden Geonhak konuşmaya devam ederek ortamı yatıştırmak istedi.

"Bu gece sürprizi olan benim ha?"

Küçüğü onun gülümseyen gözlerine soru sorarcasına bakarken eliyle gelmesini işaret edip ilerledi.

Dongju şu an yaşadıklarının gerçekliğine henüz inanmak istemiyordu.

Her şey nasıl aynı anda bu kadar güzel ve kötü olabilirdi?

Adımlarını öndekini takip ederken sürekli sorguluyordu içindeki durumu.

Ailesinin ve arkadaşlarının ondan nefret etmesini istemiyordu.

Fakat duyguları ve Geonhak tüm bunları geride bırakacak gücü veriyordu ona.

Sadece tek bir cümle yeterliydi.

İnsan sesleri azalmaya başlamış ve kütüphanenin çevresindeki ağaçlıkta bulmuşlardı kendilerini.

Birden aralarındaki sessizlik bozuldu ve siyah saçlı neşeli bir tavırla şiir okumaya başladı. Bu şarkı kendi yazdıklarındandı. Yıllar önce Dongju'nun doğum gününde söylemiş ve ona armağan etmişti.

Küçüğü her bir mısrasını ayrı seviyordu. İkisine özeldi çünkü bu şarkı. Onlara aitti.

Fakat bugün farklı gelmeye başladı sözleri.

Belki de Geonhak'ın söyleyiş biçimindendi bu. İnsanı hapsediyordu.

"Yıldızlar dağınık ışıklarıyla aydınlatıyor etrafı,
Ütopik havadaki esinti ürpertiyor bizi.
Gülümsüyorsun.
Ufak bir çocuk gibi heyecanlı tavırların.
Gözlerindeki ışıltı ayın yansıması mı?
Denizin köpüklü suları sahildeki kayalara çarpıyor.
Islak otların kokusu burnumuza dolmuş.
Beyaz kıyafetlerinde hafif çim lekeleri.
Bu bulutlar arasındaki bir rüya mı?
Hayal için fazla güzel.
Gerçek içinse sahte."

atlantis ✧ leeonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin