- - - - - - - - - -jeongguk kendisine yaklaşan komşusunu gördüğü gibi bakışlarını dondurmasına indirmişti, belki de kendisine gelmiyordu diye düşünerek. kaşığını, artık erimeye yüz tutmuş dondurmasına batırdığında eş zamanlı olarak karşısında bir çift ayakkabı görmüştü.
"jeongguk."
içini titreten derin sesle, parıltılı gözlerini anında taehyung'un yüzüne çıkarmıştı. bağdaş kurduğu bacaklarını çözmüş, banktan aşağıya sallandırmıştı.
"ne yapıyorsun burada?"
jeongguk omuz silkip, dondurmasını göstermişti. taehyung ise ifadesiz suratıyla kafa sallamış, komşusunun yanındaki yerini almıştı. banka oturmasıyla, jeongguk'un burnuna hoş bir şampuan kokusunun dolması bir olmuştu.
bu koku onun birkaç kez burnundan hızlı hızlı solumasını sağlamış, şirin bir ses çıkarmıştı ortaya. çocukların kahkahaları, arabaların gürültüleri, insanların konuşmaları bile bastıramamıştı bu şirin sesi.
taehyung saniyelik olarak gülümsemiş ve gözlerini güzel çocuğun yüzünde gezdirmişti uzun bir süre boyunca. dondurmasını yerken diliyle temizleyip durduğu pembe dudaklarını, büyük ön dişlerini, çenesindeki şirin benini, küçük gamzesini ve elmacığındaki ufak yara izini bile farketmesini sağlayacak kadar uzun.
"bana öyle bakmayın ke- bayım."
jeongguk dudaklarını birbirine bastırmış, boştaki eliyle ağzına yavaşça vurmuştu. taehyung sevimli çocuktan gözlerini ayırıp önüne dönmüş, kısıkça kıkırdamıştı.
"istiyorsan kemancı bey diyebilirsin. sabahki tavrımdan dolayı kendini tutma, öyle davrandığım için özür dilerim."
jeongguk taehyung'tan aldığı bu özür ile, içten içe sevinmişti fakat bunu yüzüne belli etmemişti. umursamazca omuzlarını silkmiş, dondurma dolu kaşığını ağzından çıkarmıştı.
"tavır mı yaptın ki? farketmedim bile."
taehyung tekrar kıkırdayıp, işaret parmak ucunu havuçlu pijamanın lastiği ve jeongguk'un beli arasına sokmuştu. parmağını tekrar geri çektikten sonea lastik tekrardan jeongguk'un sıcak teniyle buluşurken;
"o yüzden bu pijamayla burada saatlerdir dondurma yiyorsun, değil mi?"
jeongguk donuk bir şekilde hala karşısına bakıyorken, cevap verememişti. aklı hala teninde hissettiği sıcacık parmaktaydı. neden yapmıştı ki böyle bir şeyi? böyle küçücük bir hareket bile kalbini neden bu kadar hızlandırmıştı?
"iyi misin?"
taehyung tekrar endişeyle konuştuğunda, genç çocuk kendini daha yeni toparlayabilmişti. çekingence kafasını taehyung'a çevirip, sahte bir şekilde gülümsemişti. söyleyebileceği bir bahane bulmaya çalışıyordu.
"üşüyorum. evet, üşüdüm."
genç adam bahanesinin işe yaraması için içinden dua ediyorken, taehyung kafasını sallamıştı. daha sonra ise jeongguk ayağa kalkıp, içi boş dondurma kutusunu çöp kutusuna atmıştı. elleriyle yalandan kollarını ısıtmaya çalışıyormuş gibi, üşüyormuş gibi yapıyordu.
"hava çok soğuk. eve gidiyorum."
yavaş yavaş adımlarını atıyorken, arkasından gelmesi için yalvarıyordu tanrıya. ne bir ayak sesi ne de bir cevap duymamıştı ve bu da hayal kırıklığına uğramasını sağlamıştı.
hâlâ elleri kollarını ovuşturuyorken, kafasını öne eğmiş ve dudak büzmüştü. geleceğini ummuştu esmer gencin. belki birkaç dakika da olsa, daha fazla görebilmeyi istemişti sadece.
bir anda omuzlarına yayılan sıcaklık ve yanında yürüyen taehyung ile yerinde duraksamıştı.
"kalsın üstünde."
jeongguk'un karnı kasılmış ve kalbi deli gibi atmaya başlamıştı.
"gerek yok, eve gidiyoruz zaten."
taehyung, üstündeki ceketi çıkarmaya yeltenen jeongguk'u kolundan tutarak durdurmuş ve konuşmuştu gülümseyerek.
"kalsın işte. üşüme."
jeongguk gülümsemesini engelleyememiş, bakışlarını kaçırmıştı büyüğünden. elleri sıkı sıkıya üzerindeki ceketi tutuyor, gözleri ise parıl parıl parlıyordu.
bir süre daha sessizlikle yürümüşlerdi ve karşıdan karşıya geçecekleri yerde kırmızı ışık yanmıştı. jeongguk ise o sırada yola değil de binalara odaklandığı için yürümeye tam devam edecekken, hızlıca elinin tutulmasıyla taehyung'a dönmüştü.
"kırmızı yandı. bekle."
elini kenetleyen sıcak el ile, jeongguk bugün daha fazla ne yaşayabileceklerini düşünüyordu. bakışları birleşik olan ellerinde takılı kalmıştı. ne kadar da yakışıyorlardı.
kısa bir sürenin ardından yeşil ışığın yanmasıyla, elele olan çift yürümeye kaldıkları yerden devam etmişti. karşıdan karşıya geçtikleri süre boyunca ikisi de ellerini ayırmamış, kaldırıma ulaştıktan hemen sonra ise taehyung, elini usulca küçüğünün elinden çekmiş ve kendi cebine yerleştirmişti.
genç adam elinin üşümesiyle dudaklarını büzmüş, gamzesinin ortaya çıkmasını sağlamıştı. taehyung, anlık olarak gamzeye bakmış fakat hemen önüne dönmüştü.
beraber hiç konuşmadan asansöre bindiklerinde, bu gereksiz sessizliği bozan taehyung olmuştu.
"havuçları seviyorsun anlaşılan?"
jeongguk kafasını pijama altına çevirdiğinde, parkta yaşadığı olaylar zihnine doluşmuş ve tekrardan karnının kasılmasına sebep olmuştu.
"havuçları kim sevmez?"
neredeyse çenesine uzanan kıvırcık saçlarını kulağının arkasına alıp, alt dudağını ısırmıştı gerginliğinden dolayı.
"tavşanlar çok sever, dişlerin de tavşana benziyor zaten."
söylediği şeyler şirin de olsa, ifadesinden ötürü küçük olan ister istemez bakışlarını kaçırıyordu. sert bakıyordu taehyung, sanki şirinliğin aksine önemli bir konu tartışıyormuş edası vardı. jeongguk bir şey söyleyemeden kapı açıldığında, beraber asansörden inmişlerdi.
vedalaşacakları sırada taehyung, kapısının önündeki kişiyi farketmiş ve anında yanına gitmişti. jeongguk merakla taehyung'un gittiği yere doğru kafasını çevirdiğindeyse, genç, alımlı bir kız görmüştü. ikili birbirine çoktan sarılmış ve konuşmaya başlamışlardı;
"kusura bakma jane, çok bekledin mi?"
"hayır yeni gelmiştim ben de."
jeongguk ceketi üzerinden çıkarmadan dairesine doğru ilerlemiş, kapısını açmıştı. içeri girip üzerini değiştirdikten sonra, uyuyakalmış aceline'in üzerini örtmüştü. kendi odasına gittiğindeyse, komşusunun ceketini yanına alarak uykuya dalmıştı.
taehyung'un cekete sinmiş kokusu ile.