13

12.2K 1.1K 282
                                    

pek sanmıyorum ama umarım beklentilerinizi karşılayan bir bölüm olur.

oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
keyifli okumalar!

***

Jimin, elindeki sıcak kahveyi daha sıkı kavrarken yavaşça okula doğru adımlıyordu.

Dün olduğundan çok daha iyi olduğu falan yoktu. Ancak en azından kolunu kaldırabilecek kadar hali vardı ve Bay Min'e vermiş olduğu sözü yerine getirmeliydi. Bu fırsat ayağına nadir gelirdi ve Jimin eline geçen fırsatların hepsini değerlendirmekte kararlıydı. Geçtiği aylarda ne kadar sessiz kaldıysa, şimdi avazı çıktığı kadar bağırma vaktiydi.

Min Yoongi'yi aylardır arzuluyordu. Arzuladığı adamın gün gelip de karşısına öğretmeni olarak çıkacağını bilemezdi. Eğer bilseydi, önceden daha istekli ve kendinden emin davranırdı. Ancak bilememişti ve kaderin cilvesi ona gülümsemişti. Alaycı bir şekilde gülümsemişti.

Fakat öyle ki Jimin, kuralları hiçbir zaman umursamamıştı. Bu yüzden, Min Yoongi'nin şu an öğretmeni oluşu umrunda değildi. Ona adım atmaya devam edecekti. Eğer şansı varsa çabaları karşılık bulurdu.

Savsak adımlarla sonunda okula vardığında, boş binadaki tek öğrenci olduğuna emindi. Normalde olsa, bu saatte okula gelmesi için delirmiş olması gerekirdi. Eh, bu bir bakıma doğru sayılırdı. Min Yoongi isimli biri için delirdiği aşikârdı.

Sonunda, öğretmenlere ait odanın önüne geldiğinde, tüm halsizliğine rağmen içini bir heyecan kaplamıştı. Önündeki kapıya uzanarak kulpunu aşağı indirdiğinde görüş açısına giren öğretmeniyle yüzünde bir gülümseme oluşmuş; heyecanı sanki iki katına çıkmıştı.

"Günaydın, Bay Min!" Neşeli çıkmasına özen gösterdiği sesiyle ona seslendiğinde, Yoongi bakışlarını kapıdan giren kendisine çevirmiş ve ona hayranı olacağı bir gülümseme bahşetmişti. "Günaydın." demişti elindeki kitabı okumayı bırakıp Jimin'i önündeki sandalyeye oturması için çağırırken. "Açıkçası gelmezsin diye düşünüyordum."

Jimin, öğretmeninin gösterdiği sandalyeye otururken gülümsemiş, elindeki kahveyi havaya kaldırarak "Söz vermiştim ve ben sözlerimi her zaman tutarım." diyerek kahveyi öğretmeninin önüne itelemişti.

Yoongi, genişçe gülümserken Jimin'i incelemiş, çocuğun gerçekten de kendisine kafayı yedirtecek kadar güzel olduğunu düşünmeye devam etmişti. Tıpkı aylardır olduğu gibi. Sadece artık daha yakınındaydı ve daha samimilerdi. Ve bu durum Yoongi'yi delirtiyordu. Aklında sık sık, Jimin'in dudaklarına yapışmasını direten bir ses yankılanıyordu ve Yoongi o sesle başa çıkmaya çalışırken oldukça zorlanıyordu.

"Teşekkürler." demişti Yoongi ilk yudumunu alırken. "Kendine neden bir şey almadın?" Jimin soru karşısında omzunu silkerek bir kolunu masaya dayamış, başını da kolunun üzerine yerleştirerek öğretmenine alttan bakmaya başlamıştı. Buraya kadar güzel idare etmişti ancak gerçekten halsizdi ve ateşinin tekrardan yükseldiğini hissediyordu. "Midem kötü. Bir şeyler içebileceğimi sanmıyorum." diyerek öğretmenini cevaplamış, ancak bunu yaparken gözlerini kapatmıştı.

Yoongi, tam da o an Jimin'in aslında normalde olduğundan daha farklı göründüğünü fark etti.

Karşısındaki çocuğu çatık kaşlarla süzerken, Jimin'in solgun tenine rağmen kızaran yanakları onu şüpheye düşürmüş; bir elini öğrencisinin suratına uzatarak ateşini kontrol etmesine sebep olmuştu. Eli, normal sıcaklığın üstünde bir sıcaklığa sahip tenle buluştuğunda dudaklarından bir tıslama kaçmıştı. "Jimin," demişti telaşla ayaklanırken. "Sen yanıyorsun!"

Jimin, anlamsız mırıltılar çıkarırken Yoongi çoktan onu zorladığı için kendisine kızmaya başlamıştı bile. Sırf çocuğu görmek için sabırsız davrandığından ona böyle bir teklifle gitmişti ancak durumunun bu kadar ağır olabileceğini hiç düşünmemişti. Suçluluk bir fare gibi yüreğini kemirirken hızla ayaklanmış, Jimin'in bir kolunu omzundan sarkıtarak ağırlığını üstlenmişti ve okul revirindeki doktorun gelmiş olmasını ümit ederek olabildiğince hızlı bir şekilde onu revire taşımıştı.

Ancak içeri girdiğinde, boş bir odayla karşılaşmıştı.

Ne yapacağını kestiremezken, Jimin'i odadaki sedyeye yatırmış; annesinin küçükken kendisine uyguladığı yöntemi uygulayabilmek adına odada bir bez yahut havlu arayışına çıkmıştı. Çok geçmeden, çekmecelerin birinde aradığını bulunca odadaki lavaboda soğuk suyla bulduğu küçük havluyu ıslatmış, daha sonra fazla gelen suyunu sıkarak havluyu Jimin'in alnından başlayarak, belli sürelerle, vücudunun açıkta kalan kısımlarında dolaştırmaya başlamıştı.

Dakikalar boyu Yoongi, havluyu tekrar tekrar ıslatmış ve tekrar tekrar Jimin'in teninde dolaştırarak ateşini düşürmek için uğraşmıştı. Sonunda, revirin doktoru Bay Park geldiğinde, Yoongi ilk dersinin başlamasına birkaç dakikanın kaldığını görmüştü.

"Bay Min!" demişti doktor telaşla sedyede uzanan Jimin'e yaklaşarak. "Ne oldu?"

"Ateşi vardı." diye yanıtladı onu Yoongi. "Uyuklayıp duruyordu ve ben de onu buraya getirdim ama siz olmayınca kendim ateşini düşürmek için bir şeyler denedim."

"Çok iyi yapmışsınız." demişti doktor Park eliyle Jimin'in alnına dokunurken. "Vücut ısısı normal gibi, şimdi ateş ölçerle kontrol eder ve ona bir iğne yaparım. Siz dersinize gidin isterseniz."

Yoongi, karşısındaki doktoru başıyla onaylarken ne hayal ettiğini tam olarak bilmese bile bugünü böyle hayal etmediği kesindi. Bu yüzden, biraz da hissettiği suçluluktan dolayı, doktor ihtiyacı olanları almak için onlara arkasını döndüğünde, uyuduğunu düşündüğü Jimin'in üzerine eğilerek sıcak dudaklarını alnına bastırmış ve çok oyalanmadna geri çekilerek bir süre yüzünü seyretmişti. Odadan çıkmak üzere ayaklanmadan önce Jimin'in alnına dökülen yumuşak sarı tutamlarını ayırmış, gözlerine girmesini engellemeye çalışmıştı.

Son kez bakışlarını Jimin'in üzerinde gezdirmiş ve derin bir nefes alarak doktorla vedalaşıp öğretmenler odasına doğru yol almıştı.

Jimin ise, Yoongi'nin odadan çıkmasıyla gözlerini aralamış ve alnındaki yumuşak dokunuşun gerçekliğini sorgularken kendisine seslenen doktoru duymamıştı.

Min Yoongi onu öpmüştü. Nasıl olursa olsun, Min Yoongi onu öpmüştü ve Park Jimin buna vesile olduğu için hastalığına şükrediyordu.

Hello, mr. Min // Yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin