SES

64 10 1
                                    

Evin kapısını usulca araladım. Kafamı uzattım içeri Gamze ile annem televizyon izliyordu. Kapıdan sessizce içeri girdim. Ayakkabılarımı çıkardım. Rafa koydum. "Nasılsınız hanımlar!" Diye bağırdım. Annemden daha çok küçük kardeşim korkmuştu. Gamze ayağa kalkıp kovalamaya çalıştı. "Gel buraya bu iki oldu." Kardeşimle uğraşması güzeldi. Gamze yedinci sınıfa gidiyordu. Beni yakalayamadı "Yalnız gezme buralarda Mert Bey, bunun intikamı acı olacak." İşte Nazlı'dan evime kadar her şeyi unutmuştum. Mutluydum. "Anne babam yine yok demi?" Biraz buruk bi ifade ile "Aynen daha gelmedi oğlum. Aç mısın hazırlıyım mı bir şeyler?" Babamın yine evde olmayışı beni üzmüştü "Babamla yerim. Odama çıkıyorum" diyerek döndüm ve merdivenlere yöneldim. Koşar adımla odama çıktım. Üstümü değiştirdim. Aramda beş altı adım olan yatağıma yüz üstü düşecek şekilde zıpladım. Yatağa düştüğüm gibi hareket etmedim. Rahatım yerindeydi taa ki "Şimdi bana güveniyor musun?" Duydum gene beni rahat bırakmayan sesi. Gözlerimi kapadım. Derin bir nefes aldım "Sana güvenmem için bir neden yok ortada ve daha gerçekten böyle bir ses var mı? yok mu? Bilmiyorum bile. Belki şizofrenim kendi kendime uyduruyorum. Lütfen artık sesin çıkmasın. İstemiyorum. Beni rahat bırak!" Bütün kelimelerim hızlı bir şekilde ağzımdan çıkmıştı. Kendi kendime bağırdım ve bunu yadırgamıyordum. Bir ses kulaklarımı acıtmaya başlamıştı. Sanki uçak sesi ama nasıl uçak sesi? Komşumuz Yasin Amcanın evi yerine uçak pisti yapmışlardı. O kadar yakındı. Kulaklarım çok acıyordu. Kafamı pencereden çıkartıp bakmak istedim. O alaycı ses yerini kızgın bir sese bürünmüştü "Hadi sese gidelim. Kapatalım şu soktuğumun sesini. Canımı acıtıyor." Bu istek sebepsizce beni kontrol altına almıştı. Şaşırmıştım aynı zaman da korkmuştum. Farkettim ki sese doğru gidiyordum ve engel olamıyordum. Ses çok fazla artmıştı. Arttıkça gitme isteğim de artıyordu. Gitmemem gerektiğini hissediyordum. Zorlanarak yastığa yattım. Ellerimle yastığın ucu ile kulaklarımı kapatmaya çalıştım. İçimdeki sesin de dediği gibi benim de her yerim ağrımaya başlamıştı. Ağrıdan gözlerimden yaş geliyordu. Dayanamaz duruma gelmiştim. Ses giderek azalıyordu. Evet ses kaybolmuştu ama kulaklarım çınlıyordu. Rahatlamıştım. Terlediğimi hatta her ter taneciğinin vücudumdan çıkışını hissediyordum. Sık ve derin nefesler alarak kendime gelmeye başlamıştım. Yataktan kalkasım hiç yoktu. Pencere de bir takırtı duydum. Evet bir tane daha. Korkuyordum dışarı bakmaya ama o gürültücü ses gitmişti. Belli ki birisi cama taş atıyordu. Perdeyi köşeden araladım. Göz ucuyla dışarı baktım. Bir kız odamın penceresine taş atıyordu. Güzel bir kızdı. Saçları boyalıydı. Morla siyah karışıktı. Benle aynı boylardaydı. Bir kıza göre uzundu. Beni görmüştü sanki "Mert! Mert!" Nedense bir an ona güvenmiştim. Perdeyi sonuna kadar çekip pencereyi açmıştım. Kafamı çıkartıp sanki yıllardır tanıyor gibi "Efendim!" İsmini bilmediğim kız "Benimle gelmelisin öğrenmenin zamanı geldi hadi seni bulmadan götürmeliyim." Beni kim bulsun ki? Diye düşünmüştüm bunu dışımdan söylemem gerektiğini farkettim "Beni kim arasın? Hem sana neden güveneyim? Neden geleyim?" Mantıklı bir soru sormuştum ve beni ürküten bir cevap almıştım "İçindeki sesle alakalı her şeyi öğreneceksin ve daha demin duyduğun gürültülü sesle de seni arıyorlardı. İyi ki sese doğru gitmemişsin. Bütün bu olanı anlaman için benimle gelmen lazım. Hadi ne olur. Yakalanacağız!" Bir umutla içimde ki sesin bir şey demesini bekledim. Dememişti. Garip bir şekilde kıza güveniyordum. Çünkü her şeyi biliyordu "Tamam bekle!" Evet güvenip onla beraber gidecektim. Merdivenlerden indim. Annem oturuyordu kardeşim de odasındaydı sanırım "Anne dışarı çıkıyorum da gecikmeden gelirim." Annemin ne cevap vereceğini dinlemeden ayakkabılarıma yöneldim "Tamam! Dikkat et!" Ayakkabılarımı giymiştim. Dışarı çıktım. İster istemez bir heyecan vardı. Şizofren değildim. Delirmemiştim. Bu sesin bende olduğunu bilen başkaları da vardı. Korkuyordum. Mor saçlı kız beni aramalarından bashetmişti. Neden beni arasınlar ki? Ne yapmıştım onlara? Belki de bütün cevaplarıma gidiyordum. Kapıdan çıktığımda "Pişt! Pişt!" Mor saçlı kız bana sesleniyordu. Bizim bahçe kapısının önündeydi. Yaklaştım ona doğru "Beni takip et. Yakın bir yere gideceğiz. Ters bir durum olursa sana koş diyeceğim arkana bakmadan koş ve beni takip et. Her türlü senin önünde olacağım." Kendinden çok emindi ve nasıl bir duruma düştüğümü düşünüyordum "Tamam. Adın ne? Ne diye sesleneceğim?" Kız sağ tarafımdaydı. Kafasını bana çevirerek "Aysu" Cevabı oldukça netti ve belliydi ki konuşma yanlısı değildi. Ben de çok meraklı değildim. Bir an önce varmak istiyordum. Korku ve heyecanı bir ara da yaşıyordum. Bir dükkanın önünde durduk. Dükkana bakmıştım. Bir çok kez kitap almaya geldiğim Sultan kitap evinin önünde durmuştuk. Kafamı sağa çevirdim. Aysu kafasıyla içeri girelim dermişçesine işaret etti. İlk o hemen ardından da ben içeri girdim. İçerinin düzenini az çok biliyordum. Büyük bir kitap eviydi. Merdivenlere yaklaştı. Kasa da oturan orta yaşlarda deri çeketli abiye selam verdi. Merdivenden aşağı doğru indi. Sol tarafta personel harici girmek yasaktır yazıyordu ama bana bir şey demediler ben de doğruca takip ettim. Aşağı indiğimizde bir çok eski kitap vardı. Sanki kitaplar için huzur evi gibi bir yerdi. Kitaplara iyi bakılmış ama ne kadar iyi bakılsa da eski olduğu çok belliydi. Aysu merdivenin beş on adım ilerisindeki rafa geldi. Hangi kitap olduğunu tam kestiremedim. Sanırım beyaz kapaklı üstünde mavi yazıları olan yok onun yanındaki beyaz kapaklı siyah yazıları olanmıydı. Aysu'nun sırtı dönük olduğu için göremedim. Kitabın içinden bir şey çıkardı. Silindir şekilde bir demir. Demirle beraber yere doğru çömeldi. İki fayansın birleştiği yere demiri sürttü ve fayanslardan ses geldi. Kapı açılması gibi bir sesti. Fayansları araladı. İçeri doğru merdiven uzanıyordu "Hadi gel" Bütün olan biteni hayretler içinde izledim. Yutkunarak "Arkandayım" diyebildim sadece. Girmiştim bir yola dönemezdim geri. Her yerde beni arıyorlar. Kaçamazdım ki hem Aysu benden hızlı gibiydi onu da geçtim yukarı da çalışanlar vardı yakalarlardı. Son pişmanlık işe yaramaz girmem lazımdı. Korkuyla merdivenlere yaklaştım. İçimdeki sesten de bir belirti yoktu. Merdivenlerden yavaşça indim. Kitaplık artık yerini ufacık bir bölüme bırakmıştı. Merdivenin son basamağındaydım. Orta da köşeli bir masa etrafında beş sandalye. Masanın üstünde resimler, yazılar, sayılar doluydu. Ufak bir oda gibiydi. Sarı bir ışık aydınlatıyordu. Soluma doğru baktığımda yerde sanki eski çağdan kalmış cephanelik vardı. Balta, kılıç, hançer ve kalkan. Hemen yukarı da projeksiyon vardı. Duvarlar mağara duvarı gibiydi. Pürüzlü ve düz değildi. Anlaşıldığı gibi gizli bir sığınak gibiydi. Sanırım burada planlar dönüyordu. Aysu bana baktı "Daha böyle incelicekmisin? Geç otur sandalyeye. Gelirler birazdan." Kimler? Kaç kişiler? Artık çaresizdim geçtim sandalyeye oturdum. Aysu ben oturmadan önce masayı topladı masa da hiç bir şey kalmadı. Etrafa biraz daha bakarken "Su, çay ya da kahve bir şey ister misin?" Dalga mı geçiyordu acaba? "Yok istemiyorum, teşekkür ederim." Gülerek "Buraya alışsan iyi edersin. Bir kahve güzel gider. Dur getireyim." Küçük cephaneliğin sol tarafında küçük mutfak varmış yeni farkettim. Merdivenin altında kaldığı için sanırım. Aysu iki bardakla bana doğru geldi "Afiyet olsun" sırıtarak "Sağ ol" diyebildim. Sabırsızlıkla bekliyordum. Evet fayansın açılma sesini duymuştum. Yukarıdan giderek artan beyaz ışık gözümü almıştı. Beklediğim kişiler gelmişti sanırım. Heyecanım artımıştı.    

DOLUNAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin