Bendeki Sen - 1

281 10 2
                                    

"Yıldızlardan birinde ben yaşıyor olacağım. Ben gülüyor olacağım bir tanesinde. Ve geceleyin gökyüzüne baktığında bütün yıldızlar gülüyor gibi olacak." Vee o kulakları tırmalayan araba sesi. Her gece olduğu gibi yine... Kaldığım yeri kaybetmemek için üzerinde bir çizgi film kahramanının olduğu kitap ayracını sayfanın arasına sıkıştırdım. Bunu doğum günümde kız kardeşim hediye etmişti. Onu ve hediyelerini seviyordum.  Ayrıca Rigby* sempatik bir karakterdi. Yani birilerinin bu kitap ayracını görme fikri beni rahatsız etmiyordu. Bacaklarımı yataktan sarkıttığımda ensemden belime inen sızı ile yüzümü buruşturdum. Sızının azalacağını düşünerek gerindim ve ah evet, böyle daha iyi. Uzun süredir bağdaş pozisyonunda oturduğumdan uyuşan bacaklarımı zorlayarak terasa ilerledim. Çatı katındaki terasa açılan tek odanın benim olması okul birinciliğimin ödülüydü. Çıplak ayaklarım terasın soğuk zeminine temas ettiğinde ürperdim. Korkuluklara ilerledim. Hava çok soğuk değildi. Hafif esen rüzgar saçlarımı kıpırdatmayacak kadar yumuşaktı. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.  Soğuk havanın cigerlerime inerken geçtiği yerleri yakmasını hissettim. Duyduğum mükemmel kahkaha tınısıyla gözlerimi açtım.  Yine çok güzeldi. Benimle yaşıt olduğundan emindim. Arabanın kapısına yaslanan pisliğin sevgilisi olduğunu hala kabullenemiyordum. Gerçekten tam bir pislik gibi görünüyordu. Resmen "Ben bir pisliğim dostum. Bu kızın yanına hiç yakışmıyorum." diye bağırıyodu. Ah evet,varlığımdan haberi olmayan platonik aşkımı kıskanmakla meşgulüm şuan. Çok... zavallıca. Arabaya binip saniyeler içinde sokağı dönene kadar onları izledim. Kıskançlık barındıran nefesimi dışarı verdim.
1 Hafta Önce
"Neredeydin ?" Tuğçe'nin odasının kapısına omzumu kollarımı göğsümde kavuşturdum. Gözlerindeki makyajı temizlerken konuştu " Sıla biraz matematik anlattı. "  Matematik mi? Hadi ama ben okul birincisiyim. Matematik benim işim küçük kardeşim. "Bana neden sormadın ?"  Arkamı çalışma masasına dayadım ve masanın üzerindeki zeka kübü ile uğraşmaya başladım. "Evde değildin sevgili abicim. Ve annem 'yan tarafa bir kız taşınmış. Tek başına kalıyormuş. Al bunu git neyin nesiymiş bir öğren. ' deyip bir tabak böreği elime tutusturunca matematik bahane oldu." Bu dediğine ikimizde gülmüştük. Bir dakika. Ne demişti Tuğçe? Yan tarafa mı demişti ? "Ee neyin nesiymiş bakalım yan komşumuz ?" Sesim taamda istediğim gibi 'öylesine sordum' havasında çıkmıştı.Ama öylesine değildi işte.
Şimdi

Ne zamandır terasta dikiliyordum bilmiyorum ancak üşümeye başlamıştım. Bakışlarımı saatime çevirdiğimde gee yarısını çoktan geçtiğini gördüm.  Osama geri döndüm ve terasın kapısını kapattım. Lacivert örtümün altına girdim ve yine onu düşünerek uyudum.

   Tuğçe'nin odama girip perdeleri açtığını duymuştum.  Ancak üzerime çıkıp zıplamamıştı. Bağırarak şarkı da söylememişti. Beni uyandırmak adına hiçbir çaba göstermeden sadece perdeleri açıp gitmişti.  Bunun tek bir anlamı olabilirdi. Bugün Cumartesi. Yatakta doğruldum ve gözlerimi ovuşturdum. Yarı kapalı gözlerle ayağa kalktım ve paytak adımlarla banyoya ilerledim. Banyodaki işlerimi hallettikten sonra odama döndüm. Dolabın yanındaki boy aynasının karşısına geçtim ve kaçıncı seviye bir zombi gibi göründüğüme baktım. Birbirine girmiş saçlarım, uykudan şişen gözlerim, kurumuş dudaklarımla oldukça çirkin görünüyordum. Harika (!) Köprücük kemiklerimin büyük kısmını açıkta bırakan geniş yakalı açık mavi kazağım da Tuğçe'nin hediyesiydi. Ah kız kardeşim tam bir hediye manyağı. Sevdiği insnlara sürpriz yapmaya bayılır. Buradan kendisinin beni çok sevdiği anlamını çıkarabiliriz. Beyiin! Ve altımdaki belimden düşecekmiş gibi görünen siyah eşofman da annemin hediyesiydi. Ne demişler 'Anasına bak kızını al.' Kendimi baştan aşağı tekrar süzdüm. Aslında kafam olmasa yakışıklı sayılırım. Şişman değildim ama çok zayıfta değildim. Biz burdayız diye bağıran kol ve karın kaslarım da yoktu. 18 yaşında ortalama bir erkeğin vücuduna sahiptim. Daha fazla moralimi bozmamaya karar verdim ve aşağı indim. Büyük beyaz mutfağa girdiğimde annem çayları koyuyordu. Babam her zamanki gibi spor sayfasına bakıyordu. Ekmek dilimine çikolata süren Tuğçe'nin yanına gittim. "Günaydın ufaklık" dedim ve saçlarını karıştırdım. "Günaydın küçük prens" dedi. Annemin yanına gittim ve yanağından kocaman öptüm.  "Günaydın hatunum" dedim. En güzel gülümsemelerinden birini bahşederek "Günaydın" dedi. Hala spor sayfasına bakmakta olan babamın yanına gittim ve kolumu omzuna attım. Alay ediyorum diye bağıran sesimle " Futbolun katili Türk hakemleri ha?" dedim. Babam da güldü ve elim hafifçe vurarak "Günaydın evlat" dedi. Her hafta sonumuz genellikle böyle başlardı. Ailemi seviyordum. Anlayışlı ve modern insanlardı. Ben babamın okuduğu sayfadaki haberlere göz atarken kapı çaldı. "Ben bakarım" dedim. Bakalım bu beter halime kendimi rezil edeceğim şanslı kim diye düşünürken kapıyı açtım. Ah, siktir...

  Multimedya da Toprak var.

Bendeki Sen.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin