Sürekli savaştım. Sürekli bir savaş içinde oldum. Kim bilir, belki de güzel geçtiğine inandığım çocukluğumda başlamıştı da sonradan belirdi bu savaş. Küçüktüm daha. Küçücüktüm. Koskoca savaşın içinde ne bir zırhım oldu ne bir silahım. Bir bilgim de yoktu ki bununla ilgili. Vuruldum. Düştüm. Kanadım. Yaralandım. Ağladım. Yardım istedim, çaresiz kaldım. Kalkmaya çalıştım, kalktıkça da düştüm. Daha çok kanadım. Bu hayatın neresinden tutunmaya çalıştıysam elimde kaldı. Neyin hayalini kurduysam gerçekleşmedi. Neyi umut ettiysem olmadı. Her şey cam parçası gibi bana saplandı, beni kanattı, beni yaraladı. Beni öldürdü..
"Ölüyorum ben" diyorum, "Ne zaman öleceksin?" diye soruyorlar.
Lütfen bana söyler misin? Ne oldu? Bize ne oldu?Eskiden böyle değildi. Şimdi ne oldu? Neden
insanların artık birtakım duygulara ve düşüncelere prim verecek zamanları yok? Neden bu kadar
hızla koşuyorlar? Neden bir an bile olsa durup, hayatın, insanın, evrenin anlamı üzerine
düşünmüyorlar? Ben acılarımı, sıkıntılarımı, kederlerimi onlara anlatırken neden beni
dinlemiyorlar? Benim bütün bu düşlerim, arzularım, hayata dair imdat çığlığım onlara neden sahte
geliyor? Sahici gelmiyor, samimi gelmiyor, neden? Neden? Neden, söyle bana. Neden? Neden?
Ne olur bana yardım et. Yardım et bana. Lütfen. Lütfen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uğultulu Mezar
Non-FictionBen ne yaptıysam, bizim için yaptım. Seni kırmışım özür dilerim. Ben istemezdim seni üzmek veya yormak. Sen üzülme diye gidiyorum. Seni yorduğum için üzüldüm. Oysa seni gözümden sakındığımı bilirsin. Biz birlikte her şeyi yenip, kendimize yenilmişiz...