Uğursuz gıcırtısı ile açılan kapıdan sürüklenerek çıkarken merdivenleri de benden habersiz indi bacaklarım. İçindeki öfke kollarımı sıkan ellerinden geçip tüm bedenimi kuşatmıştı. O sadece kardeşini korumak istiyordu, ölmüş olan.. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur ile yumuşacık olan kumlar, hareketsizce ilerleyen ve geçtiği yerlerde iz bırakan ayaklarımı kucaklayıp kolları arasında tutarken gözyaşlarım arkamda izler bırakıyordu.
Yağmurun sildiği izler..
" Bir kez anlatmama izin ver, lütfen. Keoris için... "
Onun adını duyduğunda beni sürüklemekten vazgeçip şiddetle bana doğru döndü. Denizin dalgaları onun öfkesi ile birleşmişçesine hırçınlaşmıştı. Dalgaları yutmuş gibi bakan gözlerine karşı gözlerimi yavaşça yumdum, hatırların canlanması için yeniden.
Pencereden içeriye dolan ışığa gülümseyerek baktım ve hızla odamdaki meşaleyi elime alıp evimizin önündeki geniş düzlüğe çıktım.
Anneanemin anlattığı o hikayeye göre bundan yıllar önce bir dolunay vakti bir kurt ulumuş.
Sesi geçmişi getiriyormuş.
Sesi geçmişe götürüyormuş.
Anneannem ablamı da kucağına alarak sesin geldiği yöne bakmış. Dolunayın ışığı altında kundakta bir bebek ve başında onu bekleyen bir kurt görmüş. Anneannem ablamı evde bırakarak hemen kurdun yanına doğru koşmuş. Kurt kendisine doğru gelen kadını farkettiğinde birden ortadan kaybolmuş. Anneannem kundaktaki bebeğe bakmış. Üzerinde şu not yazıyormuş:
"Helenie'nin ruhu adına."
Ve anneannem o yazının sadece dolunayın altında okunabildiğini söylerdi. O günden sonra her dolunayda o kurdu beklemişler ama gelen giden yokmuş. Sonunda dolunaya, kızının ruhunu başka bir bedende ona sunduğu için teşekkür etmek adına danslar etmiş, onunla iletişime geçmiş.
Şimdi üçümüz yine o dolunayın altındaydık.
Bu gece dolunaya en güzel şarkıları söyleyecek olan üç kadın..
Bu gece karanlığı yaran bedenleri ile dolunayın ışığıyla dans edecek üç kadın..
"Bu bir gelenekti, ailemiz için." dedim hıçkırarak ağlarken. Ve en güzel gecemden bana kalan bir hatıra... Kalbim özlemin ateşinde küle dönerken üzerine biraz daha odun attım.
Yüzümü yalayan yağmurun altında dizlerimin üzerine çökmüş beni ne zaman öldüreceğini bilmeden sadece zihnimin perdesinde üzeri küf tutmuş olan anılarımı ona anlatıyordum.
Beni dinliyor muydu?
Emin değildim.Sinirli miydi?
Kesinlikle."Buraya geldiğimizden beri seni izliyor."
Muzip sesindeki tınıyı kalbim heyecanla sahiplenip gözlerimi utançla gösterdiği tarafa çevirdim. Gözlerimiz çakıştığında şaşkınlık ve utançla hızla önüme döndüm ve ablama dirseğim ile dokunup "Tamam, bakıp durma." dedim. Gözlerimin içinde sürekli bakmak isteyen ve utançla kısılan iki taraf vardı. Ablam omzunu silktiğinde hızla çeşmenin başında dolu duran testileri alıp yürümeye koyulduk.
Kalbimin heyecanını bastırarak toprak yolda hızlı hızlı yürürken ablamla arama mesafe girdiğini farketmemiştim.
"Madem heyecanlandırdı seni neden kaçıyoruz?" dediğinde düşüncelerim birkaç saniyeliğine durdu. Derin bir nefes alıp arkamı döndüm.
"Yalnız yanındaki bizi öldürecek gibi bakıyordu. Muhtemelen abisi falandır. Ve yine muhtemelen bizden değiller. İşiniz çok zor." dedi olaylara gerçek tarafından bakan yanıyla. Biz geceye ve doğaya tapardık. Dolunayın altında danslar eder, ona şarkılar söylerdik. Onunla konuşur ve bilgiler alırdık. Onlar ise giyinişlerinden bile belli olan tarzlarıyla muhtemelen her daim onlarla alay eden tanrıya falan inanıyorlardı.
"Ne diye bana gösterdin o zaman onu?" dedim suratımı asarak. Ablam benim olduğum yere geldiğinde yürümeye devam ettim. O bu güne kadar meydanda gördüğüm en yakışıklı, oldukça uzun boylu ve iri erkekti. Her kızın gecelerini süsleyen türden...
Ablam elindeki yükleri birkaç dakikalığına yere bıraktı ve güneşin altında terleyen alnını kolundaki kıyafete sildi. Bende elimdeki testilerin birinden elime biraz su döküp içtim. Ablam yeniden yürümeye başlarken sesi neşeli geliyordu.
"Ailesini ikna ederse neden olmasın ki? Bizde herkes istediği dine mensup insanlarla evlenebiliyor, kendi dinini koruduğu sürece." dedi son sözlerinde başını bana çevirirken. Elbette bir erkek için inandığım dinden ve sahip olduğum özelliklerden vazgeçecek değildim.
"Ama vazgeçtim." Sesim bir fısıltı gibi çıkıyordu. Hala beni dinlemesine şaşırsam da söylediğim şey ile yere doğru çömeldi ve benimle aynı hizaya geldi.
"Vaz mı geçtin? Hah..." dedi inanamaz gibi elleri ile yüzündeki yağmur sularını temizlerken. Usulca başımı salladım.
Çok zordu ama bunu yapmıştım.
Yeniden ayağa kalkıp bedenini denize doğru çevirdi. Beni dinlemeye ihtiyacı vardı, bunu hissetmiştim. Ancak benden iğrendiğini belli edermişçesine yüzüme bakmadı. Göz bebekleri denizin hırçın dalgaları arasında kayboldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN GÖLGESİ
Historia CortaKaranlığı yaran ışığın altında o ışıkla oynaşan bedenleri geçmişin küf tutmuş raflarında bir anı olarak kalırken bir kurt uludu. Sesi geçmişi getiriyordu. Sesi insanı geçmişe götürüyordu. Küfler etrafa dağılırken anılar zihninin gerisinde boş bir...