Kübra arkadaşlarıyla kavga etmiş, Mehmet bundan dolayı çok sinirlenip ona tokat atmıştır. Kübra abisinin bu hareketi karşısında çok şaşkın ve üzgündür. Mehmet yaptığı yanlışın farkına varmıştır fakat iş işten geçmiştir. Elini kaldırıp özür dileyeceği sırada Kübra üzgün bir ses tonu ile;
-Vay be! Demek ki abimizden dayak yemek de varmış. Peki, der ve kolundan Mehmet’in hediye ettiği en değerli bilekliğini çıkarıp Mehmet’in eline koyar.
Ahmet, Kübra’nın ağlayarak okula doğru koştuğunu görünce direkt olarak koluna bakar ve bilekliği göremez. Ne olduğunu anlamıştır. Hemen Kübra’nın arkadaşına gider, onu yalnız bırakmamasını söyler. Kendisi de Mehmet’in yanına gider. Olan biteni öğrenince o da çok üzülür. Hemen Kübra’dan özür dilemesini ister ama kabul etmeyeceğini bildiğinden susar. Aşırı üzgün olan abisini okuldaki bir banka oturtup Kübra’nın yanına gider. Onu yaptığından döndürmek için ne kadar uğraştı ise sonuçsuz kalmıştır. Ve şöyle bir konuşma yapar;
-Kardeşim bak abini de kendini de çok üzdün. Neden böyle bir şey yaptın? O çok pişman. Şimdi gidip getireyim, özür dilesin bitsin bu olay olur mu?
-Olmaz abi, olmaz! Bu tokadı hiçbir zaman canımdan çok sevdiğim birinden beklemezdim. Şimdi kan bağından dolayı abim ama onu affedemem.
-Peki, sen bu durum içinde olmaktan memnun musun?
-Değilim tabi ki. Nasıl memnun olurum? Affetmesem de o benim abim, der.
Ahmet yüzünü aşağı indirir ve oradan çıkıp abisinin, Mehmet’in, yanına gider. Onunla ne konuşacağını bilemez, yanında öylece oturur. İkisinin de başı eğiktir. Ahmet bir anlık doğrulur. Karşısında Kübra’yı görür ve buna çok şaşırır…