Bir sonraki gün çok değişik bir şey yaparlar. Birkaç tahta parçasıyla ormanlık bir alana giderler. Fatih Bey, Mehmet ve Ahmet küçüklüklerinde hep tahta parçalarını oyarak, keserek bir oyuncak haline getirip oynamışlardır. Kübra da yapımını öğrenip yapmaya başlar. Tahtalarla uğraşmak çok hoşuna gitmiştir. ‘’Neden daha önce buraya gelmedik?’’ diye sorar. Mehmet;
-Biz bunu hiç düşünmemiştik. Fatih hatırlattı sağ olsun. Bunlarla az mı oynadık küçüklüğümüzde, der. Fatih Bey ekler;
-En güzel uğraşımızdı. Bu yaşta da hatırlayalım eskilerdeki gibi yine uğraşalım istedim. Nasıl Kübra? Beğendin mi?
-Tabi ki beğendim. Çok güzelmiş bu. Bize bunu küçükken öğreten olmadı ki bilelim, diyerek abilerine imada bulunur. Ahmet buna cevaben;
-Sanki biz o zaman hatırlıyorduk da sana öğretmedik, der. Kübra;
-Niye sen üstüne alındın ki, diyerek gülümser. Mehmet de tebessümle;
-Benim mi alınmam lazımdı, der. Kübra bunun üzerine gülerek şöyle der;
-Bilemem artık. İkiniz de öğretmediniz.
Fatih Bey güler ve lafa karışır;
-Tamam, tamam sakin olun. Kübra, artık öğrendin. Sen de yapar yapar küçük çocuklara verirsin. Hem belki öğretirsin de ha?
-Ben de öyle düşünüyorum. El emeği oyuncakları olursa, bir de kendi emekleri olursa daha çok sevinirler bence.
Gülümseyerek işlerine devam ederler fakat bu gülümsemeleri fazla uzun sürmez. Kübra’nın telefonu çalar. Arayan okul müdürüdür. Gülerek telefonu açar, aldığı haber karşısında telaşla ayağı kalkar. Telefonu kapattıktan sonra okula gitmeleri gerektiğini söyler. Ne olduğunu sorduklarında yolda anlatacağını söyler. Yola çıktıklarında olan biteni anlatır;
-Az önce arayan okul müdürüydü. Okula eli silahlı birkaç adam gelmiş. Kursa gelen çocukları alıkoymuşlar, sürekli tehditler savuruyorlarmış. Ses tonundan kötü bir şey olduğu belliydi zaten. İnşallah kimseye zarar gelmez, der.
Yarım saatte okula ulaşırlar. İçeri girdiklerinde herkes bahçede toplanmıştır. Müdür, oldukları yerde beklemelerini söyler, beklerler. Birkaç saniye içinde adamlar görünür. Kimsenin hareket etmesine dahi fırsat vermiyorlardır. Kübra bu olayın da şaka olduğunu düşünür fakat öyle olmadığını anlar. Kimseye belli etmeden abilerine kaş göz işareti ile adamları oyalamalarını söyler. Onlar bu uğraş içinde iken Kübra da polisi arar. Olayı anlatır. Telefonu kapatırken içlerinden bir adam fark eder. Kolundan çeker ve elindeki bıçağı boğazına dayar. Herkes çok korkar, panikler. Kübra da korkar ama bunu belli etmez, soğukkanlı davranır. Herkes bir ağızdan ikna etmeye çalışırlar. Adamlar, konuşanları susturmak tehditler savururlar. Kübra zayıf bir anında kaçmaya çalışır fakat başarılı olamaz. Kübra’nın bu denemesinden dolayı adam daha çok sinirlenir ve bıçağı daha fazla bastırır. Ahmet ve Mehmet onu kurtarmak için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Birkaç dakika içerisinde polisler gelir. Ahmet ve Mehmet bu kargaşadan yararlanıp adamı geri çekerek polise teslim eder. O anda Kübra’nın gözleri yavaşça kapanır ve yere yığılır. Bunu görenler hemen etrafını çevirir. Mehmet Kübra’yı kucağına alır ve hemen arabaya doğru koşar. Hastaneye giderler. Boğazı derin kesilmiştir. Ameliyathaneye alınır, iki saat sonunda çıkar. Ayılması ise biraz zaman almıştır. Kübra’yı özel odaya alırlar. Bu süreç içerisinde Ahmet ve Mehmet çok üzülmüştür. Kardeşlerinin yanından bir an bile ayrılmazlar. Kübra gözlerini açtığında karşısında bir kalabalık görür. Yüzleri fazla seçemez. Bir kişiye gözü ilişir ve bakakalır…