Mehmet tebessüm ederek şöyle der;
-Bak Kübra kim gelmiş seni ziyarete.
Kübra gözlerini kısarak iyice bakar ve gülümser. Gelen kişi Kübra'nın uzun zamandır hayranı olduğu sanatçıdır. Çok sevinir. Bir muhabbet açılır, konudan konuya geçilir. Uzun bir sohbet sonrası hemşire gelir ve herkesin çıkması gerektiğini söyler. Sanatçı, çıkarken Kübra’ya kendi albümünü verir. Kübra buna daha da çok sevinir. Ahmet ve Mehmet haricinde herkes dışarı çıkar. Birkaç dakika geçmeden doktor gelir, muayene eder ve bir gece müşahede altında kaldıktan sonra taburcu edilebileceğini söyler. O geceyi orada geçirirler. Ertesi gün hastaneden çıkıp eve giderler. İçeri girmelerinden birkaç dakika sonra Mehmet’in telefonu çalar. Telefona bakar ve bir anda yüz ifadesi ciddileşir. Oda dışına çıkar ve orada konuşur. Morali bozuk bir şekilde geri döner. Yüz hareketleriyle Ahmet’i çağırır, konuşurlar. Ahmet’in de morali bozulur. Her ne kadar Kübra’ya belli etmemek için gülümsemeye çalışırlar da Kübra bir şeyler olduğunu anlar. Ne olduğunu sorar, cevap alamaz. Tekrar sorduğunda cevap alır fakat bunun farklı bir bahane olduğunu anlar. Yüksek bir ses tonuyla tekrar sorar. Mehmet anlatmaya başlar;
-Kübra anlatacağım ama sakin ol tamam mı? Az önce elen telefon gasilhanede çalışan bir arkadaşımdandı. Kimlik bilgileri babamızınkilerle aynı olan biri ölmüş, oradaymış. Teşhis gerekiyormuş.
Kübra yine yüksek bir sesle;
-Ne diye bize söylüyorlar bunu?
Mehmet bir şey söyleyemez, Ahmet’e bakar. Ahmet Kübra’yı bir yandan sakinleştirmeye çalışırken bir yandan da konuyu anlatır;
-Kübra, önce sakin ol. Bulunduğu yerde kimsesi kalmamış. Eşi, çocukları, hepsi bırakıp gitmişler. Hastanedekiler ilk onları aramışlar fakat ulaşamamışlar. Son çare bizi arıyorlar.
-Ee ne de olsa etme bulma dünyası. Eden bulur.
-Haklısın kardeşim. Öyle fakat ne olursa olsun o bizim babamız.
-Ne babası abi, ne babası? Ben yüzünü bile fotoğraflardan biliyorum. Dünyada çekmemiş, ahrette bulsun cezasını.
Mehmet söze karışır;
-Ne desen haklısın. Ama bırak insanlık bizde kalsın. Görevimizi yapalım, gerisini Allah’a bırakalım. Hadi kardeşim.
Büyük bir sessizlik olur. 1-2 dakika sonra Kübra sessizliği bozar ve;
-Tamam, gelirim ama ben içeri girmem, der.
Hep birlikte evden çıkarlar. Kübra aslında babasının ölmüş olma ihtimaline üzülüyordur fakat bunu abilerine belli etmez. Hastanenin önüne varırlar. Kübra arabada bekler, Ahmet ve Mehmet gasilhaneye doğru giderler. Geri döndüklerinde moralleri bozuk ve başları aşağıdadır. Arabaya binerler, hiç konuşmadan eve giderler. Evde de konuşulmaz. Kübra en sonunda dayanamaz ve sorar;
-N’oldu abilerim? Ne gelirken konuştunuz ne geldiğimizde konuştunuz. O muymuş?
Ahmet ‘’evet’’ anlamında başını sallar. Kübra bu cevaba üzülür, başını hafifçe öne eğer. O gece kimse konuşmaz. Hepsi yataklarına çekilir ama kimse uyumaz. Üçü de küçüklükten beri yaşadıkları anıları tek tek hatırlarlar. Ertesi gün ne kahvaltı yaparlar ne de tek kelime konuşurlar. Mehmet ve Ahmet babalarını küçükken de olsa gördükleri için üzgündürler. Kübra ise abilerinin bu haline üzülür. Okula giderler. Kübra’nın sınıfında ilk ders Türkçedir. Hocaları, yani Mehmet, derse girer. Bir test dağıtır ve yapmalarını söyler. Kübra, soru soracakmış gibi abisinin yanına gider;
-Abi, hadi toparla biraz. Biri bu halini gördüğünde ‘’ne oldu?’’ diye sorunca ne diyeceksin?
Mehmet üzgün bir yüz ifadesi ve ses tonuyla Kübra’ya bakarak şöyle der;
-Yapamıyorum. Aklımdan bir türlü çıkmıyor. Sürekli aklıma eski anılarımız geliyor, toparlayamıyorum.
-Ahmet abimin de senin de ne kadar üzgün olduğunuzu biliyorum. Sizi böyle görünce içim acıyor. Lütfen, bari benim için biraz gül.
Mehmet gülümseyerek ‘’Tamam’’ der. Kübra da gülümser, yerine oturur. Onun bu sözleri Mehmet’in moralini az da olsa düzeltir. İçinden ‘’Şükürler olsun ki böyle bir kardeşim var’’ der. Ders çıkışında Ahmet’in de moralinin bozuk olduğunu gören Kübra, ona teselli vermeye çalışır ve başarılı olur. Abileri mutlu olunca o da mutlu olur. Okul bittiğinde Mehmet ve Ahmet Kübra’yı bekler. Bir arkadaşı onun çoktan çıktığını söyler. İkisi de eve gittiğini düşünerek evin yolunu tutarlar. Vardıklarında evde kimse yoktur. Hemen Kübra’nın telefonunu ararlar. Mehmet ve Kübra arasında şu diyalog geçer;
-Neredesin Kübra? Okuldan çıkmışsın, eve geldik burada da yoksun.
-Dur abi sakin ol. Telaşlanmanızı gerektirecek bir şey yok. Siz hiçbir şey yapmadan her zaman oturduğumuz yere gelin.
-Neden, n’oldu?
-Bir şey yok gelin siz.
-Tamam, biz gelene kadar dikkat et kendine.
-Tamam.
Telefonu kapatırlar. Mehmet, Ahmet’i de alır, Kübra’nın yanına giderler. Gittikleri yerde bir kalabalık vardır. Kardeşlerine bir şey olduğunu düşünerek koşarlar…