Bölüm 34: Takım

2.7K 152 6
                                    

    İki gündür depodaydık. Açıkçası burada hayat güzeldi. Kahvaltı ve akşam yemeği için hep beraber yemekhaneye dönüştürdükleri bir yere iniyorduk. Zemin ve bütün duvarlar gri metalden yapılmıştı, son derece güvende hissettiriyordu. Dışarıya yemek bulmak için giden gruptaki 3 kişi hala geri dönmemişlerdi. Onların gitmesi ve bizim gelmemizle sayıları 27'ye çıkmıştı. Depo çok büyüktü. Salgının başlamasından önce burada ne vardı tam olarak bilmiyordum ama kalan kişiler için 50'ye yakın yatak, yastık ve yorgan vardı. Küçük çekmeceli dolaplar, eski çalışma masaları da odalara yerleştirilmişti. Çiftlikteki lükse alışmış olabilirdim ama artık oraya dönemezdik. Çok tehlikeliydi. Ayrıca, depo da yeri gelince lüks sayılabilirdi. Lüks bir... hapisane mesela.

    Bize boş odalardan iki tanesini vermişlerdi. Birinde Özgür, Alp ve Elena kalırken diğerine de Kemal'le ben yerleşmiştik. Çok fazla eşyamız kalmamıştı. Birkaç parça giysimiz vardı sadece.

     İnsanların çoğu bize iyi davranıyordu. Caner bizi birkaç kişiyle tanıştırmıştı. Hepsi Ozan ve diğer orta yaşlı olan Turgut gibi değillerdi. Belki başkaları da bizi istemiyordu ama en azından onlar gibi yüzümüze söyleyen olmamıştı. 50'lerinin başında olan bir kadın dün öğlen odamıza geldi ve kirli çamaşırımız olup olmadığını sordu. Sonradan öğrendiğime göre adı Çiçek'ti ve çamaşır-bulaşık yıkama işlerine bakıyordu. Depoda belli bir yaşa gelen herkese farklı farklı görevler vermişlerdi. Biz şimdilik sadece "Dışarıya Çıkmaya Gönüllü Olan Takım"dık. Ve insanlar bunu çok büyük bir cesaret göstergesi olarak görüyorlardı. Burada yaşayan küçük çocuklar da vardı. Hatta ufak Ada daha 2 yaşındaydı ve salgın başladığından beri aynı Özgür'ün Alp'e yaptığı gibi onu evlat edinen aileyle birlikte kalıyordu. Sema ve Cenk 30 yaşlarında yeni evli bir çiftti. Salgından birlikte kurtulmayı başarıp bebek arabasında ağlamakta olan Ada'yı da yanlarına almışlardı. Sabah kahvaltıda yanımıza oturan Sema, bütün olayı ayrıntılarıyla-fazladan ayrıntılarıyla-anlatmıştı hepimize.

    "... Elime telefonu alıp Cenk'i aramaya çalıştım ama ne cep telefonu ne de iş telefonu cevap veriyordu. Sonra kapı çaldı, açsam mı açmasam mı bilemedim. Eh bilirsiniz, ev hanımıyım. Öyle zırt pırt kapım çalmaz. Aslında mutluyumdur ben evde yalnız olmaya. Şikayetim yoktu yani. Ama güzel de bir kızım olsa fena olmaz diye düşünüyorum. Yalnızlık çekmeyeyim diye. Neyse işte şaşırdım tabi. Hem de televizyonlar da telefonlar da çalışmıyor yani. Eşimin gelmesi için de erken. Nasıl korktum nasıl korktum. Ben de aldım elime tencereyi tavayı, kapının yanına geçtim ve çekip açtım. Giren adamı göremedim önce, paralamışım biraz kocacığımı. Halbuki sağdan soldan o yaratıklardan çıkmaya başlayınca kocacığım atlamış arabasına evine gelmiş karısını kurtarmaya. Sonra ben bir iki parça bir şey aldım yanımıza, arabaya bindik ama ne fayda! Etrafımızı sarmışlar. Yerler et parçaları, insan organlarıyla doluydu. Ben hayatımda böyle çirkin bir sahne görmedim. Biz daha sokaktan çıkamadan inmek zorunda kaldık. Koştuk biraz, sonra bir de ne görsek? Kırmızı bir bebek arabası. Merdivenin üstünde kalmış, tabi yaratıklar ulaşamamış oraya. Gittik kurtardık yavrucağı. Durmadan ağlıyordu. Kucağıma alıp sarıldım, inanmazsınız ama sustu o an..."

    "Hikayenin devamını da dinlemek isterdik Sema'cığım ama bizim gitmemiz lazım artık. Bugün dışarı çıkacağımız gün." dedi ve hayatımızı kurtardı Kemal. Yine.

    Sema biraz kırıldı fakat bozuntuya vermedi. Zaten Ada'ya yemek götürmesi gerektiğini söyledi ve masadan kalktı.

    Biz de ayağa kalktık. Elena ve Alp bizimle vedalaştıktan sonra odalarına gittiler. Özgür yanıma geldi ve koluma dokundu:

    "Hayatta kalacağız."

    "Söz."

    Elini tuttum ama nerede olduğumuza dikkat etmemiştim. Bu halimizi Kemal'in gördüğünü fark ettim. Birbirine kenetlenmiş ellerimize baktı. Hemen çektim.

Salgın: SavaşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin