Bölüm biraz geç gelmiş olabilir çok özür dilerim. Bir sürü yapılacak ödev olunca bölümi yayımlayamadım. İyi okumalaaar...XOX
~Multimedia - Başak~
Kafamı kaldırdığımda sınıfta kimse yoktu. Galiba uyuya kalmıştım. Sıramdan kalkıp yavaş hareketlerle sınıftan çıkıp okulun kantine doğru yürüdüm. En iyisi sert bir kahve alıp kendime gelmekti. Kantinden bir tane filtre kahve alıp etrafıma bakındım fakat oturacak boş bir yer bulamadım ve kantinden dışarıya çıkmaya karar verdim.
Elimdeki kahveden gelen muazzam kokuyla her an kendimden geçebilirdim. Kahve kokusunu içime çekerek kantinin merdivenlerinden yukarıya çıkmaya başladım. Tam yukarı çıkıyorken biri önüme çıktı ve beni baştan aşağı süzdü. Bu yaptığı hareketten rahatsız olmuştum ama fazla belli etmemeye çalıştım. Yanımdan geçerken koluma çarpmayı ihmal etmemişti ve yoluna devam edip kantin merdivenlerinden inmeye başladı. Tabi çarpıncada elimdeki sıcak kahve elime dökülmüştü. Ne yaptığını sanıyordu bu şimdi. Kendini beğenmiş PİSLİK! Şimdi sen görürsün.
Elimdeki kahveyi merdivenlerin yanında bulunan çöpe atarken sanki evlat acısı çekiyormuş gibi hissettim. Ama şimdi bunun sırası değildi. Kızın arkasından koşarak kantine tekrar geri döndüm. Etrafıma biraz göz gezdirdikten sonra bana çarpan sürtüğü görüp oturduğu masaya doğru yürümeye başladım ve bir oyun oynamaya karar verdim. Evet, biraz erken olucaktı ama benim diğer kızlardan farklı olduğumu görmesi gerekiyordu.
Oturduğu masadan kalkması işime yaramıştı. Adımlarımı biraz daha hızlandırıp tam arkasını döneceği sırada sağ omzuna çarptım ve suratıma alaycı ve birazda üzülmüş ifade takınarak
"Aa pardon, yanlışlıkla oldu" cümlelerim resmen ağzımdan iğlercesine çıkmıştı. Şahsen ben bu cümleleri duyunca kaçacak delik arardım. Neyse şimdi kendimi övmenin sırası değil sürtüğü yerin dibine sokma zamanıydı.
"Sen ne yaptığını zannediyorsun be, önüne baksana" sürtüğün söylediği söz ile histerik bir kahkaha atma gereği duydum. Aslında hep kötü olanı taklit etmeye çalışmıştım ama sadece taklit. Hiç zaman kaybetmeden cevap verdim. Sonuçta hazır cevap demek Başak demek.
"Bakmazsam ne olur?" Diye çıkıştım. Bu sefer gülme sırası sürtüğümüzdeydi. Sağ elini alıp sol omzumun üstüne koyunca istemsiz olarak gözlerim omzumda ki eline kaydı. Ardından tekrar gözlerine baktım ve tam laf söyleyeceğim sırada
"Bak tatlım, sanırım bu okulda yenisin ve benim kim olduğumu bilmiyorsun. Ama merak etme yakında öğrenirsin. Beni tanımamanı cahilliğine veriyorum ve şimdi toz ol!" Demesiyle sol omzumda ki kolunu kaldırdı ve göğsünde çapraz bir şekilde kollarını bağladı. Bu sürtükten böyle bir laf yediğime inanamıyordum. Etrafıma bakındığımda herkesin bizi pür dikkat izlediğini gördüm. Ellerinde sadece patlamış mısırları eksikti o kadar. Bunu onun yanına bırakamazdım. Sinsice sırıtıp
"Hımm, anladığım kadarıyla sende bu okulun sürtüğüsün" diyip son cümlemin üzerinde vurgu yaptım. Ardından hiç vakit kaybetmeden sözüme devam ettim.
"Bana bak fahişe bende senin sürtüklüğüne veriyorum. Beni tanımıyorsun bile. Emin ol ki tanımakta istemezsin" gözümü kırpıp aramızda ki mesafeyi kapatıp sesimin sert çıkması için biraz vurgu yapmam gerekmişti.
"Şimdi siktir git!" Sürtüğün suratının bin bir hale girmesini görmek bile beni rahatlatmıştı. Kafamı geriye doğru çevirdiğimde herkesin ağzından 'oo' sesi yükseliyordu. Bu durum aksine beni çok rahatsız etmişti.
Kendime güvenerek kantinden hızlıca çıktım. Kampüsün bahçesine çıkıp biraz hava aldıktan sonra eve gitmenin iyi bir fikir olduğunu düşündüm. Ne de olsa girilicek derslerde hep uyumuştum ve girilicek dersimin olmamasıda eve gitme sebeplerimden biri olmuştu. Çantam zaten kolumda olduğu için okulun çıkışına doğru yürüdüm. Durağa doğru giderken sonbaharın yanık kokulu rüzgarı yüzüme çarparak şevkle saçlarımı savuruyordu.
Huzur verici rüzgarı içimde hissettim. Derin bir nefes alarak kendime geldiğimi anladım. Aslında hayatın, hayal kırıklığından ibaret olduğunu, hayal yüklü bulutlara bakarak 18 yıllık yaşantımı gözden geçirirken yine derin bir nefes daha aldım. Yaklaştığım metro durağında boş bir banka usulca oturdum. Gözlerimi kapatıp bir anlık olsun huzuru tadarak metronun gelmesini bekledim.
'Artık isyan etmekten sıkıldım, yalnızlıktan sıkıldım, umutsuzluktan sıkıldım, beklemekten sıkıldım. Anladım ki ben her şeyden sıkılmışım. En önemlisi hayatımdan sıkılmıştım.'
Ankara Kızılay metrosu geldiğinde hiç vakit kaybetmeden yerimden kalktım ve aynı hızda metroya bindim. Boş bir yer gözüme kestirdim ve oturup cebimden hiç çıkarmadığım iPod'umu çıkarıp kulaklıkları kulağıma taktım. En son dinlediğim şarkı Taylor Momsen - Make Me Wonne Die şarkısını dinlediğim için onu dinlemeye devam ettim. Bu şarkıya bayılıyordum.
Metrodan indiğimden yaklaşık 10-15 dakika geçmişti. Hafiften yağmur çiseliyordu. Yağmur sevsemde az sonra hızlanacağını bildiğim için adımlarımı hızlandırarak evimin yolunu tuttum. Apartmanın önüne geldiğimde ufak çaplı lanetler okuyarak merdivenleri çıkmaya başladım. Dairenin önüne gelince elimi çantamın ön gözüne atıp evin anahtarlarını çıkardım ve kapıyı açarak içeri girdim.
Çantamı ve ayakkabılarımı çıkarıp portmantoya koydum. Eve biraz göz gezdirdim ve sessizlilten anlaşıldığı üzere evde kimse yoktu. Zaten her zaman evde tek olurdum. Ne annem eve uğrardı ne de o pislik adam eve gelirdi. Tabi ki bu durumdan şikayetçi değildim.
Yavaş yavaş odama doğru yürümeye başladım. Bu koridorlardan nefret ediyordum. Çok uzun ve kasvetli bir koridor. Söylene söylene odama girdim. Dolabımdan üzerime giyebilecek rahat bir şeyler baktım ve en son üzerime beyaz bir sporcu atleti ve gri bir eşofman altı giymeye karar verdim.
Üzerimde ki kıyafetlerden bir çırpıda kurtlup dolabımın içine tıktım. Giyiceğim kıyafetleri yatağımın üzerinden alıp üzerime geçirdim. Karnımdan gelen garip sesle bön bön karnıma baktım. Tabi sabah kahvaltısyla durunca böyle olur.
Karnım o kadar çok acıtı ki hızlı adımlarla mutfağa girip zaman kaybetmeden buzdolabını açtım. Kısa göz gezdirmelerimden sonra sandviç yapabilmek için gerekli malzemeleri tezgahın üzerine koydum.
Sandviçimi bir tabahın içine koyup tekrar buzdolabını açtım ve içinden karışık meyve suyunu da alıp bardağa koydum. Malzemeleri daha sonra toplarım niyetine tabağımı ve bardağımı alıp salonda ki L koltuğa geçip kuruldum. Saat 17.30 sularıydı ve televizyonda izlenecek bir program bulamadım. Çizgi film olsa onu bile izlerim. Fox'a geldiğim sırada Esra Erol'un hala evlendirme programını sunması suratımı ekşitmeme sebep olmuştu. Ben daha orta okuldayken bile böyle gereksiz programlar vardı. Onun yerine adam akıllı bir program koysalarda izlesek.
Biraz daha zap yaptıktan sonra Show TV de yayınlanan 'Bu Tarz Benim' programını gördüm. Orada ki komik tiplemeler hoşuma gidiyorlardı. Biraz seyrettikten sonra çok yorgun olduğumun farkına varıp üzerimdeki tabağı ve bardağı alıp ayağa kalktım. Tabağı masaya bırakıp televizyonu kapattım. Ardından tekrar tabağı alıp mutfağa götürdüm ve bardakla beraber lavobanın içine koydum. Odama doğru gidip yataıma uzandım ve yumuşak battaniyemi üzerime örttüm.
Tavana bakarak bugün olanları düşündüm. En sevdiğim oyuncağımı Rocky'e sarılarak
"Seni seçtim Rocky" diyerek bir kahkaha attım ve battaniyemi boynuma kadar çekip gözlerimi kapattım.
****
Gençleeer bölüm sonuuuu.!! :Dd
(Boğaz temizleme şeysi) :)))
Şimdi sizlerden küçük bir isteğim var. Umarım ben deniz yazarınızı kırmazsınız. Okuduğunuzda bölüm hakkında yorum yapmanızı ve vote vermenizi çok isterim. XOX
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BATAKLIK
RomanceBaşkaların yatağından çıkmayan ve zevk düşkünü bir anne... Hayatı kumar ve içkiden ibaret olan bir baba... Ve... Bu bataklıktan çıkmak isteyen genç bir kız...