"peki sen? sen kimsin ? hakkında bildiklerimi bir kağıda yazmaya kalksam 1 sayfayı bile dolduramayacağımdan eminim sevgili ikiziminde benden fazla bir şey bildiğini zannetmiyorum." kimdi scarlett 1.75 boylarında siyah saçlı vücut kıvrımları adeta dans eden ateşli bir kızdan başka neydi ? bu sorular Rones ailesinin kafasını kurcalıyordu her fırsatta.
"Ne bilmek istiyorsun?"
"Sorun da o ya sorabileceğim bir sorum bile yok. İnsanın soru sormak için bile elinde bir şeyleri olması gerekir. sen kimsin ? nerden geldin ? aslında nerelisin ? en sevdiğin yemek ne ? en iyi arkadaşın kim ? böyle milyonlarca soru işin garip tarafı bu sorular cevapları en basit olanlar"
"bay rones bize o çok gizli şarap koleksiyonundan 1965 Château Latour'u armağan ederler mi acaba ?" scarlett'in konuyu değiştirmek gibi bir amacı yoktu aksine eşlik etmesini istediği özel bir şeyler arıyordu
"Hayatta olmaz! müzayedenin en değerli parçasını böyle klasik bir günde harcayacağımı falan sanıyorsan seni uyandırmam gerekecek" rones şaşırmıştı birden bire nerden çıktığını anlamadığı şarabını eninde sonunda teslim edeceğini biliyordu.
"Hadi ama jone bayan gizemden beklentilerim çok büyük ona yardımcı ol" jane ne kadar zorlasada kendini merakını gizlemeyi başaramıyordu
bay rones ellerini havaya kaldırıp "Tamam teslim oluyorum siz kazandınız. Ama şarabıma karşı saygılı olmanızı istiyorum odada kimsenin üstünde bir şey yok ve böyle kalmasını istiyorum. Bütün çıplaklığımızla karşılamalıyız yılların eskittikçe güzelleştirdiği o mereti" rones yataktan kalkıp, dolabının yan tarafından mahsene inerken..
"en azından 1957 Romanee-Conti'ye göz koymadı oda bir şeydir"
"seni duydum rones onun için daha farklı planlarım var onu kötü emellerime alet edeceğim" sesi holde yankılanırken.
"Lanet olsun! neden şu aptal çenemi tutamıyorum."
mahsende çırılçıplak ilerlerken rones şarapları terbiye eden o rutubetli kokuyu ciğerlerine doldurmaya başladı
"Evvett.. 1954.. 1955... 1957.. hah işte buldum seni 1967 Château Latour" şişeyi öperek geldiği yolu tekrar tırmanmaya başladı. Odaya girdiğinde ortada küçük bir masa ve karşı karşıya oturan iki çıplak kız gördü ikiside konuşmuyordu.
"Hazır mısınız bakalım?" Çekmeceden gümüş bir tirbuşon çıkararak.
"Madem Kraliçenin tadına bakıyoruz, ona uygun bir taç seçmeliyiz"
"İşte şimdi aynı dili konuşmaya başladık. Ne dersin jane ? eric ronesin koleksiyonluğunda muhafaza edilen 12. Lui'nin kadehleriyle yapalım mı kapanışı" Scarlett'in söyledikleri karşısında john şaşkına dönmüştü.
Jane, dolabın yanındaki çantayı masaya koydu içinden çıkardığı kadehlere, özenle dolduruyordu şarabı. John ne olup bittiğini anlamaya çalışırken.."Hadi ama! Kraliçenin taca ihtiyacı olduğu kadar güzel bir elbiseye de ihtiyacı vardı buna sessiz kalamazdım"
"Jane! o elinde tuttuğun kadehler tamı tamına 400 yıllık! ve daha da kötüsü bir fransa kralına ait parçalar. Elinde bir servet tutuyorsun şuan."
"Fransa kralı şuan bize kızamayacak kadar parçalarına ayrılmış durumda"
"Ama ailemizin Kralı yaşıyor! " 400 yıllık kadehler ortada su bardağı masumiyetiyle beklerken scarlett sessizliğini bozdu.
"Jone Çocuk gibi mızmızlanmaya devam edeceksen yanlış kişinin yatağını süslemişim demektir! jane'nin sorularının cevabını duymak istemiyor musun? itiraf et hadi Jane'den çok sen istiyorsun o cevapları aylardır seni terk ediyorum, haber vermeden gidiyorum, bir telefon numaram bile yok sende kudurmuyor musun cevapları almak için?"John'un surat ifadesini tanımlayabilecek bir cümle yoktu o an yeryüzünde.
"Be.. ben sadece özür dilerim.." Scarlett ortadaki kadehlerden birini eline alıp yudumladıkltan sonra jone'nin dudağına küçük bir öpücük kondurdu.
"Evet Pandora'nın kutusunu Gerçekten açmak istiyor musunuz? Eğer istiyorsanız o şarap bitene kadar benden başka kimse konuşmayacak. Eğer istemiyorsanız buyrun sahne sizin. "
"Seçiminizi yapın."